Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Açık
İstanbul
15°C
Açık
Paz 15°C
Pts 15°C
Sal 20°C
Çar 19°C

İcare – Büyük Şafii Fıkhı

İcare – Büyük Şafii Fıkhı

İcare – Büyük Şafii Fıkhı

İcare, lügatte ücret anlamına gelir. Buna ecr de denir. İcare, çalışarak elde edilen yararlı işlerde kullanılır. Ecr kelimesi ise genellikle ahiret sevabı için kullanılır. İcare’nin ıstılahı mânâsına gelince, Muğni’l-Muhtaç müellifi onu ‘menfaat üzerine yapılan bir akid’ şeklinde tarif etmektedir.

‘Menfaat üzerine yapılan akid’den maksat, kişinin o menfaatleri kendi mülküne geçirmesidir. Nitekim icare1 nin bir tarifi de ‘Bedelden ötürü menfaatleri mülkiyete geçirmek’ şeklindedir.

Tarif menfaat şartı üzere yapılmıştır ve icarenin erkanından bir erkan olarak menfaat’ten ve şartlarından söz edildiğinde bunun izahı yapılacak­tır.

İcare’nin Meşruiyeti

Müslümanlar, Kur’an ve Sünnet’e dayanarak icare’nin meşru ve caiz olduğunda ittifak etmişlerdir.

Şayet sizler için (çocuklarınızı) emzirirlerse, onlara ücretlerini öde­yin. CTalâk/6)

Görüldüğü gibi ayet, boşanan kadınlar çocuklarını emzirirlerse onla­rın ücretlerinin verilmesini, çocukların babalarına emretmektedir. Bu da ücretin, süt verenin hakkı olduğuna delâlet eder. Ancak kadın ücretle emzirmek üzere akid yaparsa, yani ‘Ben ücretle emziririm’ derse, Çocuğun babası da razı olursa, ücret alabilir. Akid yapmaksızın çocuğunu kendiliğinden emzirirse, ücret alamaz. Bu, teberru sayılır. Teberru yapan kişi ise, karşılığında hiçbir şey aîamaz. Hz. Şuayb ve kızının ağzından ifade edilen şu ilahî kelâm.da icare’nin meşruiyetine delildir:

O kadınlardan biri ‘Ey baba! Bunu (Musa’yı çoban olarak) ücretle tut. Çünkü o ücretle tutacağın kimselerin en iyisi ve en emniyetli olanıdır’ dedi. Babalan (Musa’ya) ‘Sekiz sene bana kendini kiralaman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâh etmek istiyorum’ dedi. (Kasas/26-27)

İcare’nin meşruiyeti hususunda birçok hadîs bulunmaktadır ki onlar­dan bazılarını aşağıda nakledeceğiz.

Hz. Aişe şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber ile Hz. Ebubekir, Deyloğul-ları’ndan sonra Abd b. Adîyoğulları’ndan yol kılavuzluğunda maharetli (Abdullah b. Uraykıt adında) bir kimseyi ücretle tuttular. Bu adam halen Kureyş kâfirlerinin dini üzere (müşrik) idi. Fakat Peygamber ile Ebubekir onun doğruluğuna emniyet ve itimat ettiler de develerini ona teslim ettiler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr mağarasında buluşmak üzere va’dleşip muahede yaptılar. Bu kılavuz, Peygamber ile Ebubekir’in develeriyle üçüncü gecenin sabahında Sevr mağarasına, onların yanına geldi. Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir, beraberlerinde Âmir b. Füheyre ve kılavuz Abdullah b. Uraykıt olduğu halde yola koyulup gittiler”.[1]

Hanzala, Râfi b. Hadîc’e arazi kiralanması meselesini sorduğunda, Râfi cevaben ‘Rasûlullah (s.a) arazi kiralanmasından nehyetti1 dedi. Hanzala der ki: “Bunun üzerine ben ‘Altın ve gümüş (para) ile arazi kira­lamayı da nehyetti mi?’ diye sordum, Râfi ‘Altın ve gümüş (para) ile arazi kiralamakta beis yoktur’ dedi”.[2]

Râfi b. Hadîc’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Biz, Ensar’m en çok tarlası olan kimseleriydik. Arazinin şurası bizim, şurası da işçilerin olmak üzere tarlalarımızı kiraya verirdik. Bazen arazinin bir parçası mahsul verir, bir parçası vermezdi. Nihayet Rasûlullah bizleri bu teminatsız kira akdinden nehyetti. Fakat gümüş parayla arazi kiralamaktan nehyetmedi’.[3]

Hz. Peygamber -bir hadîs-i kudsî’de- şöyle buyurmuştur:

Yüce Allah şöyle buyurdu: ‘Üç (sınıf insan) vardır ki kıyamet gü­nünde ben bunların hasmıyım: Bana ismimle akid verip de sonra ahdini bozan kimse, hür bir insanı köle diye satıp da onun parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup işi tam yaptırdığı halde onun ücretini vermeyen kimse!’.[4]

İcare’nin Rükûnlan ve Şartları İcare’nin dört rüknü vardır:

  1. Akid yapan iki kişi
  2. Siga

3- Menfaat 4. İllet

  1. Akid Yapan İki Kişi

Bunlar ücret veren ile ücretle çalışandır. Bunların akid yapma ehliye­tine sahip olmaları şarttır. Her ikisi de âkil-bâliğ olmalıdır; delinin ve ço­cuğun yaptığı icare akdi sahih olmaz. Çünkü deli ve çocuk mallarının velîsi değildir. Ayrıca icare akdi yapan kişiler hacr altında olmamalıdır. Çünkü icare akdi, mal ile ilgili bir akiddir, bu yüzden de malında tasarruf etme yetkisine sahip olan kişi ile yapılırsa sahih olur.

  1. Siga

Siga, icab ve kabul demektir. Ücret veren kişiden sadır olup bedel karşılığında menfaati temlik etmeye delâlet eden sarih veya kinayî her la­fız sigadır. Meselâ kişinin ‘Şu malı sana ücret karşılığı kiraya verdim’ veya ‘Şu malın bir yıllık kârını, karşılığında şunu yapman şartıyla sana mülk et­tim’ demesi sarih sigadır. ‘Şu kadar para karşılığında benimle otur’ veya ‘Bu malın kârını senin için kıldım’ gibi lafızlar ise kinayî lafızlardır. Kabul ise ücretle çalışandan sadır olan ‘Kabul ettim’ veya ‘Ecir kıldım’ gibi lafız­lardır. Eğer bu hususta örf cari olmuşsa parayı veya malı çıkarıp vermek de siga yerine geçer. Meselâ bir yere gitmek üzere bir otobüse binen kişi şoföre ‘Şu parayı, beni falan yere götürmen karşılığında sana veriyorum’ demeden, sadece parayı verse, akid sahih olur. Parayı bu şekilde vermek sarih siga; yani icab ve kabul yerine geçer. Nitekim günümüzde âdet bu şekildedir.

Siga’da Bulunması Gereken Şartlar

a. İcab ve kabul, birbirine muvafık olmalıdır.

Meselâ akid yapan kişilerden biri diğerine ‘Evimi sana 100 lira karşı­lığında kiraya verdim’ dese, diğeri de ’90 lira karşılığında kabul ettim’ dese, akid sahih olmaz. Çünkü icab ve kabul birbirine muvafık değildir. Bu durum, akdin sahih olmasının şartı olan rızanın bulunmadığına delâlet eder.

b. İcab ve kabul arasına sükût veya akidle ilgisi olmayan bir söz girip uzun bir fasılaya sebep olmamalıdır. Çünkü icab ve kabul arasına uzun bir fasılanın girmesi, kişinin akidden vazgeçtiğine delâlet eder.

c. İcare akdi herhangibir şarta bağlı olmamalıdır.

Meselâ akid yapan kişilerden biri diğerine [Şu evi, Zeyd’in gelmesi şartıyla sana kiraya veriyorum’ derse, akid sahih.olmaz.

  1. Menfaat

a. İcare’nin dört rüknünden biri olan menfaat’in birçok şartlan vardır. Onlardan biri şer’an veya örfen maksud ve muteber olmasıdır. Meselâ binmek üzere bir hayvanı veya arabayı kiraya vererek menfaat temin etmek şer’an muteberdir. Karşılığında, şer’an bir kıymeti olmayan şeyi alarak malı kiraya vermek, onu zayi etmek anlamına gelir. Şeriat ise malın zayi edilmesini nehyetmiştir; yani bir kişi malını denize atamaz ‘Bu mal benimdir, istediğimi yaparım’ diyemez. Eğer malını zayi etmeye kalkışırsa, buna mani olunur, gerekirse tazir cezasına çarptırılır. Bu bakımdan çalgı (oyun) aletlerini kiraya vermek caiz değildir, çünkü onlardan elde edilen menfaat haramdır. Ruh sahibi olanların (canlıların) resmini çizmek için bir kişiyi kiralamak veya mahrem olmayanların önünde şarkı söylemesi için bir kadın kiralamak caiz değildir, zira bu muamele haramdır. (Ruh sahibi olan canlıların suretlerini yapmak haramdır, fakat bitkiler, ağaçlar, dağlar, ırmaklar.gibi ruh taşımayan nesnelerin resmini yapmak mubahtır). Av veya bekçilik için köpek kiralamak caiz değildir, çünkü köpek şer’an değersizdir. (Ancak sürü sahibi, koyunlarını kurttan korumak durumunda kalırsa, ‘Zaruretler haramları mubah kılar’ kaidesine binaen köpek kiralayabilir).

İnsanın hoşa gidecek sözler söylemesi için adam kiralaması caiz de­ğildir. İster ki o adamın bağırıp çağırmasıyla mal daha fazla para etsin ve daha fazla satılsın. Süs amacıyla dinar ve dirhemleri kiralamak da caiz değildir, çünkü bu örfen kasdedilen bir menfaat değildir.

b. Malı kiraya veren kişi, onu teslim etme kudretine sahip olmalıdır.

Malı kiraya veren kişi onu teslim etme kudretine sahip olmazsa, akid sahih olmaz. Bu bakımdan kişi gasbedilen malını gasıptan alma kudretine sahip değilse, o malı kiraya vermesi caiz değildir.

Kaybolmuş veya zayi olmuş bir otomobilin kiraya verilmesi sahih ol­maz. Sulak olmayan, kar’ın, yağmurun ve nem’in de yeterli olmadığı bir araziyi kiraya vermek caiz değildir. Çünkü bu durumda malın menfaati­nin teslim edilmesine güç yetmez. Menfaatin şer’an teslim edilme kudre­tine sahip olunmadığı hususlardan biri de hayizlı veya lohusa olan bir kadının, malını mescid için kiraya vermesidir. Zira mescide hizmet etmek için mescide girmek, orada inceleme yapmak gerekir. Oysa -kirletmeye­ceğinden emin olsa bile- kadının böyle yapması caiz değildir. Çünkü ha-yızli veya lohusa olan bir kadın ancak mescidden geçebilir; orada durup inceleme yapamaz; yani bu durumdaki bir kadın şer’an menfaati teslim etmeye muktedir değildir. Hayızlı veya lohusah olmayan bir kadın malını mescid İçin kiraya verir de bu hizmet esnasında hayız veya lohusa kanı görürse, kira muamelesi fesholur. Kur’an tâlimi de mescidin hizmeti gibidir.

Evli olan bir kadının kocasının İznini almadan başka bir çocuğu em­zirmesi veya bir hizmet için ücretle çalışması sahih olmaz. Çünkü evli bir kadının tüm vakti kocasına aittir. Evli bir kadının, vaktinin bir kısmını başka bir yerde sarfetmesi ancak kocasının izniyle caiz olur. Bu bakımdan evli bir kadın, menfaati şer’an ücret verene teslim etmeye muktedir değildir.

Kocası yanında olmaksızın yolculuk yapmayı,veya bir yabancı er­kekle başbaşa kalmayı gerektiren bir iş için boşanmış bir kadının icar ediimesi caiz değildir. Çünkü bu, açıkça yasaklanan bir durumdur. Bu bakımdan böyle olan bir kadın, şer’an menfaati teslim etmekten aciz sayılır.

c. Menfaat çalışana değil, ücret verene olmalıdır.

Bu bakımdan namaz ve oruç gibi niyete muhtaç olan Allah’a yaklaştıran ibadetler için bir kimseyi icar etmek (kiralamak) sahih olmaz. Çünkü burada vekalet kabul edilmez, zira bunların sevabı/menfaati, ücret verene değîl, bu işi yapana ait olur. Namaz ve oruç gibi ibadetler mükellefin nefsini kırıp itminan bulması için vaz’olunmuşlardır; bunları mükelleften başkası onun yerine yapamaz. Vekaleti kabul eden her

ibadet İçin icare yapmak caizdir, ölü bir kişinin orucunu tutmak için diyet vermek, kurban kesmek için ücret vermek, zekâtı hak sahiplerine dağıtmak için ücret vermek caizdir. Çünkü mükelleften başkası da şer’an bu ibadetleri onun adına yerine getirebilir. Farz-ı kifaye olan ve niyete muhtaç olmayan ibadetlere gelince, eğer asılda şayi ise, yani her müsiüman bunu yapmakla mükellefse, bazı müslümanlann bu görevi yerine getirmesiyle diğerleri mesuliyetten kurtuluyorlarsa -meselâ cihad gibi- bu işi yapmak için başkasını kiralamak caiz olmaz. Çünkü müsiü­man cihad için savaş meydanına vardığında, cihad ona farz olur; onun yaptığı cihadın ecri, ücret verene değil, ona ait olur. Menfaat ücret verene değil de, çalışana ait olduğunda da icare sahih olmaz. Fakat ölüyü yıkamak, tekfin ve teçhiz edip defnetmek gibi aslında şayi. olma­yan birşey olursa, icare sahih olur. Çünkü bunlar terekeden karşılanır, tereke yoksa nafakasının üzerine vacib olduğu kimse yapar, o da yoksa bu görevi zengin müslümanlar yerine getirir. Bu durumda yapılan iş için ücret almak caiz olur. Kur’an-ı Kerim’in tamamının veya bir kısmının tâlimi de böyledir, zira burada asıl olan öğrenmek isteyenin malına veya öğrenmek isteyen’kişinin nafakasının üzerine vacib olduğu kimsenin malına bağlı olmasıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Karşılığında ücret alınmaya en layık olan şey Allah’ın Kitabı’dır.[5]

Aslında her mükellefin kasdedilmediği ilim öğrenmek ve kadı’hk yapmak da Kur’an tâlimi gibidir. Ezan gibi vacib olmayan İslâmî şiarların durumu da böyledir. Bunlar ücret karşılığında yapılabilir.

d. Kiralanan malın kendisinden (aynından) menfaat sağlamak kasdı olmamalıdır.

Bu bakımdan meyvelerini yemesi için bahçeyi, sütünü veya yağını alması için koyunu icare etmek (kasden olmak kaydıyla) caiz değildir. Çünkü icar akdinde aslolan, menfaatleri başkasına mülketmektir. Bu nedenle icar akdiyle bizzat mallar mülkedilemez. Çünkü bu, hakikatte intifa değii, istihlaktir. Oysa icarenin konusu intifadır. Ancak icare akdi kasden değil de tab’an bir menfaati içerirse caiz olur. Meselâ çocuklara bakmak veya emzirmek için bir kadın kiralandığı zaman, kadının sütü ol­duğu varsayılır ki bu ayn’dır. İhtiyaç ve zarurete binaen bu akid sahihtir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Şayet sizler için (çocuklarınızı) emzirirlerse, onlara ücretlerini öde­yin.<Talâk/6)

Bahçesinde meyve ağaçlan olan bir ev kiraya verilirse, icare akdi sahih olur. Çünkü meyvelerin istihlaki menfaate tâbidir.

e. Kiralanan şey, sıfat ve miktar bakımından taraflarca bilinmelidir. İcare Akdinin Sahih Olmasının Şartlan

a. Kiraya verilen malın bilinmesi gerekir.

Bu bakımdan belirtmeksizin iki evden birini kiraya vermek sahih ol­maz, çünkü mal belli değildir. Yine evsafı açıklanmadan veya evi işaret etmeden bir evi ‘Sana 50 lira kira ile verdim’ demek de sahih değildir. İcare’de menfaat, akdin üzerinde yapıldığı yerdir; akdin sahih olması.için onun yeri bilinmelidir. Menfaat maddi birşey olmadığı için ona işaret edi­lemez, onun yerine, zarureten malın mahalli belirtilmelidir.

b. Menfaatin nev’i ve sıfatı ve kiralanan şeyden nasıl menfaat elde edileceği, halkın ihtilaf etmeksizin bilebileceği ve âdeten müsamaha ede­bileceği şekilde açık olmalıdır. Nitekim hangi ekinin ekileceği açıklan-maksızın araziyi kiraya vermek caiz değildir.; zira ekinlerin toprağa etki­leri çeşit çeşittir. Ancak kiralamak isteyen kişi, tarlayı, istediği ekini ekmek üzere kiralarsa, mal sahibi de razı olursa, akid sahih olur.

Kasdedİlen menfaat münakaşa ve İhtilafa sebep olmayacak birşey ise -meselâ bir evi kiralarken ailesinden kaç kişinin oturacağını, evde ne tür mobilyalar kullanacağını açıklamak gibi- nev’in beyanı olmaksızın icare akdi sahih olur. Çünkü bunlar halk arasında müsamaha edilen hususlardır. Ancak mutad olanın haricinde oradan faydalanılmaya kalkışılırsa buna müsade edilmez. Meselâ bir evi kiralayıp orada ticaret veya sanatkârlık yapmaya yeltendiğinde buna izin verilmez. Eğer evler­den mesken veya ticaret yapmak için faydalanılan bir yerde ev kirala­nıyorsa, icare akdinin sahih olması için menfaat türünün açıklanması gerekir. Meselâ kişi bir ev kiralarken mesken, ticarethane veya hangi sanat türünü yapacaksa onu belirtmelidir.

c. Menfaatin miktarı bilinmelidir.

Menfaatin takdiri, türlerinin değişmesi ile değişir. Bazı menfaat türleri zamana, bazılara çalışmaya, bazıları da hem zamana hem de çalışmaya göre takdir edilir. Bazı menfaat türlerinin hem çalışmaya hem de zamana göre takdir edilmesi sahih olur.

Menfaatleri zamana göre takdir edilen ücret, başka birşeyle takdir edilemeyen menfaattir. Meselâ evleri kiraya vermek bazen kısa, bazen uzuri olur, süt için kadın kiralandığında kadının sütü bazen az, bazen çok olur, duvarları sıvamak için sıvacı kiralandığında, sıvanın inceliği kalınlığı herhangi bir şekilde zabt u rabt altına alınmayacağından, bu tür menfaatler zaman dışında herhangibir şeyle zabt u rabt altına alınamaz. Bu yüzden Hz. Şuayb’ın dilinden şöyle buyurulmuştur:

Sekiz sene bana kendini kiralaman şartıyla… (Kasas/27)

Burada Hz. Musa’nın kiralanmasının menfaati zamana göre takdir edilmiştir. Hz. Şuayb onu koyun ve benzeri işler için kiralamıştır. Koyun gütmek de kiralamanın menfaatlerinden biridir.

İcare Akdinin Müddeti

Menfaat zamana göre takdir edildiğinde zamanın belli olması şarttır. Böylece kiralayan kişi o zamanda üzerinde akid yapılan menfaati topla­yabilir, îcare akdinin müddeti, kiralanan mala göre değişir. Meselâ arazi­nin 100 veya daha fazla sene için, hayvanın 10 sene için, evin 30 sene için kiraya verilmesi sahihtir. Kiraya verilen mala göre, kira müddeti takdir edilir. Bilirkişiler kiraya verilen şeyin baki kalma müddetini takdir eder.

İcare Müddetinden İstisna Edilen Zamanlar

Farz olan ibadet zamanları icare akdinde tayin edilen müddetten istisna edilir, çünkü farz olan ibadetler zamanı geldiğinde yapılmak zo­rundadır. Yemek vakitleri, eğer icare müddeti uzunsa şer’an sabit olan bayram günleri, örfen sabit olan tatil günleri de tayin edilen müddetten istisna edilmiştir. Meselâ ücretle günlük, aylık veya yıllık kiralanan kişi, farz ibadetlerini yerine getirir, bayram ve diğer tatil günlerinde çalışmaz, bu zamanlar icare akdinde tayin edilen zamana dahildir; o zamandan çıkarılamaz, ücretle çalışan kişinin parası da kesilemez. İcare akdi yapılır­ken farz ibadetler için zaman ayrılacağı, bayram ve diğer tatil günlerinde çalişılmayacağı konuşulmasa da hüküm değişmez.

Çalışmaya Göre Menfaat Takdir Edilmesi

Burada menfaat malum olmakla beraber onu zamana göre takdir et­mek mümkün olmaz. Meselâ bir elbise dikmek, bir duvarı sıvamak, bir yemeği pişirmek ve benzeri şeyler için bir adam kiralansa, adam bunları bazen uzun bazen kısa bir zamanda yapar. Bu nedenle menfaat zamana göre değil, çalışmaya göre takdir edilir. Çünkü zaman değil, yapılan iş bellidir.

Zamana veya Çalışmaya Göre Takdir Edildiğinde Sahih Olan Menfaat Türü

Bir elbiseyi dikmek veya bir otomobile binmek için, menfaatin za­mana göre takdir edilmesi sahih olur. Meselâ elbise dikmek için kişinin bir günlüğüne kiralanması caizdir. Ayrıca elbiseyi dikmek için çalışmasına göre de ücret verilebilir. Mekke’den Medine’ye gitmek için bir araba kiralanabilir, burada zamana değil, çalışmaya bakılır. Ayrıca bir veya iki günlüğüne araba kiralanabilir, burada da çalışmaya değil, zamana bakılır. Bu durumda isterse kiralayan kişi arabaya hiç binmesin, kira zamana göre takdir edilir. Menfaatin takdiri, hem zamana hem çalışmaya değil, zamana bakılırak yapılır. Meselâ bir kişiyi bir günde bir elbise dikmek için veya iki günde bir duvar yapmak için veya kendisini üç günde Şam’dan Mekke’ye götürmek İçin kiralamak sahih olmaz. Çünkü amel, bazen tayin edilmiş vakte sığar, bazen sığmaz; burada aldatma sözkonusu olabileceğinden akid sahih olmaz.

d. Ücret

Alışveriş akdindeki parada şart olan şeyler, ücrette de şarttır. Çünkü ücret, mülk edinilen bir menfaatin parası olarak ücret akdiyle tahakkuk etmiştir. Ücrette bulunması gereken şartlar:

  1. Ücret temiz olmalıdır.

Köpek, domuz ve murdar hayvandan elde edilen para veya murdar hayvanın tabaklanmamış derisi veya hayvan dışkısı, ücret olarak verile­mez. Çünkü bunlar necistir, necis olduğu için de akid sahih olmaz. Hz. Peygamber’İn, köpeğin bedelini alıp-yemekten insanları nehyettiği rivayet edilmiştir.[6]Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah ve Allah’ın Rasûlü şarabın, meytenin, domuzun, putların alın­masını ve satılmasını haram kılmıştır.[7]

Sonradan necis olan ve temizlenmesi mümkün olmayan sirke, süt, eritilmiş yağ, zeytin yağı gibi maddelerin de ücret olarak verilmesi caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber necis olan sıvı yağın dökülmesini emret­miştir.

Ebu Hüreyre’den şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber’e, içine fare düşüp ölen bir yağın durumu sorulduğunda ‘Eğer yağ katı ise farenin bulunduğu kısım oyularak alınıp atılır, gerisi yenir. Eğer yağ sıvı ise sakın ona yaklaşmayın’ buyurdu”.[8]

Hz. Peygamber’in (s.a) ‘Sakın ona yaklaşmayın’ veya ‘Onu dökün’ demesi, bunların temizlenmesinin mümkün olmadığına delâlet eder. Dolayısıyla bunları satmak ve ücret olarak vermek caiz-olmaz.

  1. Ücret, kendisinden yararlanılabilecek şekilde olmalıdır.

Haşerat veya buğdayın iki danesini ücret olarak vermek caiz değildir. Zarar vermesi sözkonusu olduğundan yırtıcı hayvanların, şer’an kullanılması haram olan oyun/çalgı aletleri, putları ve suretleri ücret olarak vermek de sahih değildir. Çünkü bunlar kendisinde bir menfaat olmayan ve mal sayılmayan şeylerdendir. Bu nedenle de bunları ücret olarak vermek caiz olmaz.

  1. Ücreti teslim etme kudreti olmalıdır.

Havadaki kuşun, sudaki balığın, elinde olmayan gasbedilmiş malın ücret olarak verilmesi caiz değildir. Gasıb, gasbettiği malı ücret olarak ve­rebilir. Mal sahibi gasbedilmiş malını gasıbdan alabilecek durumda ise onu ücret olarak verebilir.

  1. Akid yapan kişinin mülk veya velayet bakımından yetki sahibi ol­ması gerekir.

ıMülk veya velayet bakımından yetkisi olmayan kişinin yaptığı akid sahih olmaz.

  1. Ücret, akid yapan taraflarca malum olmalıdır.

Tamirine karşılık evin, benzinine karşılık otomobilin, yemine karşılık binek hayvanının kiraya verilmesi sahih olmaz. Çünkü bunlarda ücret meçhuldür. Kiralanan kişinin çalışmasıyla meydana gelen malın bir par­çasını ücret olarak vermek de meçhul ücret türüne girer. Meselâ kişiye, bir koyunu kesip yüzmesi karşılığında koyunun derisini veya etinin bir parçasını vermek, meçhul ücret sayılır, çünkü derinin inceliği, kalınlığı veya etin miktarı meçhuldür. Miktarı belli buğdayı öğütmek karşılığında çıkan unun 1/4’ini veya İ/5’ini ücret olarak vermek de caiz olmaz. Zira unun miktarı meçhuldür. Ayrıca ücretle çalışan kişinin onda emeği vardır. Bu nedenle de onun ücret olarak verilmesi caiz olmaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) Tahhan kafizinden nehyetmiştir ki bu, öğütme ücreti olarak öğütülen maddeden 1 kafiz (Uz. Peygamber döneminde kullanılan ölçek) vermenin yasak olduğuna delâlet eder.[9]

Ancak unun bir kısmi karşılığında diğer daneleri öğütmek için adam kiralamak caizdir. Çünkü burada icare akdinin sahih olmasına mani olacak bir meçhuliyet yoktur, kiralanan kişinin emeği de kendi ücretine karışmış değildir. Eliyle veya alet yardımıyla ekin biçen bir kişiye, mahsu­lün bir parçasını vermek, dernek ve benzeri yerler için para toplayan ki-. siye, topladığı paranın % 2’sini veya daha fazlasını ücret olarak vermek de caiz değildir. Evleri veya diğer eşyaları satan komisyonculara, sattığı malın muayyen bir parçasını ücret olarak vermek de sahih olmaz. İcarenin bu üç şekli de sahih değildir, zira burada ücretler meçhuldür. Bu yolla mal kazanmak gayr-ı meşrudur; veren de alan da sorumludur. Bu şekilde hareket ederek Allah’ın şeriatına muhalefet edenler, Allah’ın azabından sakınsınlar. Özellikle de dine hizmet eden birtakım dernek ve cemiyetler için toplanan malların çoğu fakirlerin, miskinlerin hakkıdır, yani zekât malıdır. Oysa o dernek ve cemiyetler için para toplayan kişiler bâtıl yolla o malın bir parçasını yemekte; o dernek ve cemiyetler için para toplayıp onun bir miktarını ücret olarak almakla da güzel bir iş yaptıklarını zannetmektedirler.

İcare’nin Kısımları ve Şartları

İcare, belli bir mala bağlı ve zimmete bağlı olan icare olmak üzere iki kısımdır.

  1. Muayyen bir mala bağlı olan menfaat üzerinde yapılan icare

Meselâ kişinin ‘Şu evi sana verdim’ veya ‘Şu otomobili sana ücret olarak verdim’ demesi veya herhangibir şahsı bir işi yapması veya bir elbiseyi dikmesi için kiralamak, muayyen bir mala bağlı olan menfaat üzerinde yapılan icare’dir.

  1. Zimmet icaresi

Zimmet icaresi, zimmete bağlı olan bir menfaat üzerine vaki olan icaredir. Kişiyi, zimmetinde sıfatlarıyla bilinen bir arabayla belli bir yere götürmek üzere kiralamak veya zimmetinde bulunan bir arabayı belli bir müddet için kiraya vermek zimmet icaresidir. Nitekim kiraya veren kişi, zimmette bulunan bir ameli, zorunlu olarak işi yürütmek isteyen kiracıya lüzumlu kılmakta, o da bunu kabul etmektedir. Günümüzde muhtelif na­kil vasıtalarının icarı, zimmet icaresidir. Çünkü burada, icare bir mala değil, zimmete bağlı bir menfaat üzerine yapılmaktadır.

Malı İcareye Vermenin Şartları

  1. Kiralanan mal belli olmalıdır.

Meselâ kişinin ‘Şu iki otomobilden birini sana kiraladım’ demesi sahih olmaz. Bunu daha önce de belirtmiştik.

  1. İcare akdi yapılırken icare edilen mal, icare meclisinde hazır ol­malıdır.

Meselâ kişi ‘Sanaevimi veya arabamı kiraladım’ dese, bunlar akid meclisinde hazır değilseler akid sahih olmaz. Ancak akid yapan kişiler, akidden önce onu görmüşlerse ve o mal zamanla değişmeyen mallardan ise, icare sahih olur.

  1. Akidden elde edilen menfaat tehir edilmemelidir.

Meselâ kişi ‘Evimi sana gelecek sene için kiraya veriyorum’ veya ‘Kendimi aybaşında işe başlamak üzere sana icare ediyorum’ veya ‘Arabamı sana yarından başlamak üzere kiraya veriyorum’ veya ‘Evimi bir sene sonra başlamak üzere’ veya ‘Falan aydan başlamak üzere sana kiraya veriyorum’ derse, icare sahih olmaz. Ancak kendisinde kirada bulunan mal, aynı kişi tarafından istikbal için yine kendisine kiraya verilirse; iki müddet bitişik olursa, icare sahih olur. Zira bu, aynı malı iki müddet için bir akidle kiraya vermek gibidir.

Zimmetteki İcare’nin Şartları

  1. Ücret, akid meclisinde-peşin olarak verilmelidir.

Zira bu icare, menfaat bakımından selem akdi gibidir. Selem akdinde de paranın akid meclisinde peşin olarak teslim edilmesi şarttır. Paranın akidden bir müddet sonra verilmesi için şart koşmak, hiç verme­mek gibidir. Ücretin akid meclisinden ayrıldıktan sonra verilmesi gerektiği üzerinde ittifak edilse de edilmese de akid sahih olmaz.

  1. Kendisinden menfaat elde edilecek malın cinsi, türü, sıfatları açık­lanmalıdır.

Nakliye şirketiyle, kendisini belli bir yere götürmek üzere akid yapıl­dığında, vasıtanın uçak mı, gemi mi, otobüs mü, münibüs mü olduğu, yeni mi, eski mi olduğu ve benzeri sıfatlan belirtilmelidir.

İcare’nin Hükmü

Rükün ve şartlan tahakkuk eden icare akdi tamamlanmış olur. Bu akdin neticesinde müstecir için malın menfaati mülk olur. İcare eden kişi de ücrette tasarruf edebilir. Meselâ arabasını kiraya veren kişi, müstecirin mülk edindiği menfaatin mukabili olarak aldığı ücretin sahibi olur. •Zaman geçtikçe, icare edilen mal da müstecirin elinde bulundukça, ki­şinin aldığı kira bedelinin bir parçasındaki mülkü, müstecirin elinde bulunan malın menfaati karşılığı olarak istikrar bulur. Kira müddeti sona erdiğinde, mal sahibinin, aldığı kiradaki mülkiyeti tam olarak istikrar bulur. Kiracının maldan herhangibir menfaat elde edememesi hükmü değiştirmez. Bu, tıpkı satılan malın, alıcının elinde zayi olması gibidir. Ancak kiracı kiraladığı maldan bir müddet faydalanır, sonra mal işe yaramaz hale gelirse, meselâ araba belli bir yere gitmek için kiralanır da oraya varmadan önce bozulursa, o mesafenin ücreti araba sahibi tarafından ö’denir. Arabanın bozulduğu yerden gideceği mekâna meşakkatsiz gidilebiliyorsa veya arabayı kiralayan kişinin o mekânda bir işi varsa, arabanın hareket ettiği yerden bozulduğu yere kadarki mesafe . için ücret alınıyorsa, o ücret de önemli birşey değilse, arabanın bozulduğu yer, âdet olarak insanlar tarafından kasdedilen bir mevki değilse veya oradan gitmek istediği mekâna gitmek zor ise, araba sahibine herhangibir ücret verilmez. Bu, tıpkı malın teslim edilmeden veya menfaatinden önce zayi olması gibidir.

Zimmet ücretinin tehir edilmesinin caiz olmadığını söylemiştik. Meselâ kişi ‘Evimi şu dirhemler karşılığında 1 sene kiraya verdim’ veya ‘Şu seccade karşılığında kiraya verdim1 dediğinde, ücretin hemen verilmesi vacib olur. Çünkü mallar, tehir edilmeyi kabul etmez. Eğer ücret zimmetli ise, meselâ kişi ‘Evimi 1000 dirheme sana ücret karşılığı verdim’ derse, peşin verilmesi de, tehir edilmesi de, bir kısmının peşin, bir kısmının tehir edilmesi de, taksitle verilmesi de caizdir. Ancak akid esnasında tacil veya tecilden söz edilmezse, ücret muaccel olur.

Kiralanan Malın Menfaatinin Kimin Hakkı Olduğu

İcare akdi sahih bir şekilde yapıldıktan sonra, kiracının kiraladığı ma­lın menfaatine sahip olacağını söylemiştik. Ayrıca o menfaati bizzat alma yetkisine sahip olduğu gibi başkası vasıtasıyla da alabilir. Meselâ kişi kira­ladığı bir evde kendisi oturabildiği gibi, başkasına da kiraya verebilir, is­terse emanet olarak da verebilir. Ev sahibinin kiracıya ‘Evden sadece sen istifade edeceksin’ şeklinde şart koşması, icare akdini sahih olmaktan çıkarır. Bu tıpkı, satıcının alıcıya ‘bu malı satmayacaksın’ diye şart koşması gibidir. Kiralanan maldan kiracıdan başkasının istifade etmesinin sahih olması için şu şartların bulunması gerekir:

  1. Kiralanan maldan istifade etmesi için malın kendisine verildiği kişi emin olmalıdır.
  2. Maldan istifadesi kiracıdan fazla olmamalı veya mala kiracıdan daha az zarar vermelidir.

Bir evi oturmak için kiralayan kişi onu ticaret veya sanat için kullanacak bir kişiye teslim edemez. Binmek için araba kiralayan kişi onu yük taşıyan kimseye teslim edemez. Giymek için bir elbise kiralayan kişi onu kendinden daha şişman olan birine giydiremez.

Fasid Olan îcare ile Ücret-i Misil

İcarenin şartlarından biri yerine getirilmediğinde, akid fasid olur. Kiracının malı sahibine geri vermesi gerekir. Eğer maldan istifade etmişse veya istifade edecek kadar bir zaman geçmişse, ücret-i misil vermesi vacîb olur. İster zikredilen ücrete eşit, ister ondan fazla veya az olsun.

Hanefflerin cumhuru şöyle demişlerdir: Ücret-i misil, aralarında tayin ettikleri ücretten daha fazla olamaz. Çünkü akid yapan kişiler bu ücret üzerinde anlaşmışlardır. Kiracı maldan bir müddet istifade etmişse, sonra şartlarından biri yerine getirilmediğinden akid fesholmuşsa, istifade edi­lenin ücret-i mislini vermek vacib olur, geriye kalan kısım da düşer.

Ücret, bir çalışma üzerine olursa, bu malın menfaati gibidir. Kendi­sini çalışmak üzere kiralayan kişi, işin tümünü veya bir kısmını yaparsa, yaptığı kadar işin ücret-i misline hak kazanır. Bu, yukarıda zikredilen ihtilafa binaendir.

Ücret-i misil, bu hususta uzman olan kişilerin kiraya verilen mal veya kiralanan kişinin yaptığı iş için o ücretin benzerini tayin ettikleri ücrettir.

Ücret-İ müsemma ise, akid yapan kişilerin üzerinde ittifak ettikleri ücrettir. Bu ücret, bazen ücret-i misilden fazla, bazen eksik olur. Fasid olan icare akdinde ücret-i mislin vacib olmasının nedeni, icare’nin menfaatlerin satışı olmasıdır. Bunu daha önce belirtmiştik. Akid fasid ol­duğunda, aralarında tayin edilmiş olan ücreti vermek gerekmez, çünkü o ücret ancak akidle beraber verilir. Akid fasid olduktan sonra ittifak edilen ücret de yok sayılır. Menfaat da satılan mal gibidir; eğer menfaat elde edilmişse, onun bedelini vermek vacib olur ki bu da ücret-i misildir.

Kiralanan Malın Tazminatı

Bir kişi veya bir araba kiralyan kişi, kiraladığı kişi veya mal telef olursa veya kusurlu hale gelirse -bu ister ondan istifade ederken olsun, ister ondan önce veya sonra olsun- onun zamini olmaz. Bunun nedeni, onu hakkıyla kabzetmesidir. Zira ancak onu kabzetmekle ondan istifade edebilir. Akdin amacı da ondan elde edilen menfaattir. Kiralanan mal ki­racının elinde emanettir, kiracı onu kullanırken herhangibir aşırılık gös­termemiş veya onu korumada kusur etmemiş ise, kiraladığı mala zamin olmaz. Meselâ mesken için kiralan evde yangın çıkar da ev yanarsa, yan­gın da evde yakılması âdet olan bir ateş sebebiyle ihmal ve kusur olmak­sızın çıkmışsa, kiracı o yangının zararlarına zamin olmaz. Fakat yangın, evde yakılması normal olmayan bir ateş sebebiyle -meselâ demircilik yapmak için ateş yakmış da- yangın çıkmışsa, kiracı yangının zararını ödemek zorundadır. Çünkü evi, kiraladığı amaç dışında kullanmıştır. Kiracı, ihmal ve kusur nedeniyle çıkan yangının da sorumlusudur; zararını ödemesi gerekir. Meselâ yatarken sobayı yanık bir şekilde bırakmış da yangın çıkmışsa, yangının zararını ödemek mecburiyetinde­dir. Çünkü yatarken sobayı yanar vaziyette bırakmak, ihmal ve kusurdur. Ayrıca bu, halk arasında mutad olanın hilafına olduğu gibi şer’an da yasaktır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Uyuyacağınız vakit evlerinizde ateş bırakmayınız.[10]

Ebu Musa şöyle anlatıyor: Bir kere Medine’de geceleyin sahibinin içinde ikamet ettiği bir ev yandı. Yangın felaketine uğrayan ev halkının hali Rasûlullah’a haber verilince, Rasûlullah şöyle buyurdu:

Şüphe yok ki bu ateş sizin için ancak bir düşmandır. Bu nedenle uyumak istediğiniz zaman ateşi söndürünüz.[11]

Kiracı, ateşi çocukların oynayacakları bir yerde bırakır da yangın çı­karsa, yangının zararını öder. Kötü kullanması sebebiyle kiraladığı mala gelen zararı da ödemek zorundadır. Meselâ binmek için bir araba kiralayıp haddinden fazla hızlı sürerse, tehlikeli yollarda kullanırsa ve araba da zarar görürse, arabayı kiralayan kişi zararı karşılar. Korumasında ku­sur gösterir de kiraladığı mal zarar görürse yine zararı ödemek mecburi­yetindedir. Meselâ kiraladığı arabayı yolun ortasına bırakırsa veya emin olmayan bir yere bırakırsa, orada da bekçi yoksa arabaya bir zarar geldiğinde zararı öder. Fakat arabayı halkın park ettiği bir yere bırakır da araba orada zarara uğrarsa, kiracı bu zararı ödemek mecburiyetinde değildir. Kiralanan malın kira müddeti bittikten sonra -ister kullansın ister kullanmasın- sahibine teslim etmeden önce mala bir zarar isabet ederse, kiracının zararı karşılaması gerekir. Ancak kira müddeti biten malı sahibine teslim etme imkânı bulamazsa, malı da kullanmıyorsa, mala isabet eden zararı ödemesi gerekmez.

Ecir’in Tazminati-Zamam

Ecir, has ve müşterek olmak üzere iki çeşittir.

  1. Ecir-i Has

Ecir-i Has kiracının bir müddet zamanla bir iş hususunda bir kişiyle anlaşma yapmasıdır -o zamanda meydana gelen menfaat kiracının hak­kıdır- veya kiracının, belli bir iş yapması için, bu işle beraber başkasına iş yapmama şartı koşmaksızın bir kişiyle anlaşma yapmasıdır. Meselâ fabrikada çalışan işçiler, terziler, boyacılar, inşaatçılar, marangozlar ve müstecirin ecri altında çalışanlar ellerindeki aletleri kasden bozup kır­mazlarsa, ihmalkârlık göstermezi erse zamin olmazlar. Ancak ellerinin al­tında bulunan aletler üzerinde veya yaptıkları işte ihmalkârlığın sınırlarını aşarlarsa veya kasden bozarlarsa ya da aletleri korumakta kusur gösterir -lerse ve işin tabiatı bakımından gerekli titizliği göstermezlerse zamin olur­lar. Çünkü kiracının eli, hükmen kendisi için yapmakta olduğu işin üze­rinde sayılır. İşçi ücret karşılığında zenaatını icra etmek için onunla an­laşmıştır ve dolayısıyla o vekilinin yardımcısı mesabesindedir.

  1. Ecir-i Müşterek

Ecir-i Müşterek kiracının belli bir işi birlikte yapmak üzere başkasıyla anlaşma yapmasıdır. İş bittiğinde ücrete hak kazanır. Kiracının, benzeri bir iş için birçok kimseyle anlaşması veya birkaç iş için aynı kişiyle an-‘ laşması mümkündür. Anlaşma yapılan kişi veya kişüer işlerini genellikle evinde veya dükkanında yaparlar. Terzi, boyacı, ütücü,” hamal, tamirci gibi ücretliler -fakihler bunlara sanatkârlar adını verirler- ellerindeki alet­leri korumak hususunda ihmalin sınırlarını aşmaz ve titizlik gösteriri erse, onların zamini olmazlar. O mallar, kiracının elinde emanettir, onu koru­mayı tatavvu olarak almış bulunuyor. Ücret ise korumanın değil, çalışmanın karşılığıdır. Ayrıca ücretlinin malı alıp kullanması, müstecirin menfa­ati içindir. Bu bakımdan ihmal ve kusur göstermedikçe zamin olmaz.

Ebu Hanife’nin arkadaşlarından Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (r.a) ‘Müşterek ecir, elinin altındaki malı telef ederse zamin olur. Ancak malın helaki, yangın ve su baskını gibi genel bir sebepten olursa ve ondan da korunma imkânı yoksa zamin olmaz. Fakat korunma imkânı olan sebeplerden ötürü mal helak olursa, zamin olur’ demişlerdir.

Onların amacı halkın maslahatını korumaktır. Çünkü sanatkârlar ken­dilerine teslim edilen malların zamini olmazlarsa, onları korumakta

gevşek davranırlar, onları korumak hususunda itina göstermezler. Halkın da onlara ihtiyacı vardır. Bu durumda halkın maslahatı gereği, onları zamin kılmak uygun olur. Zira onları zamin kılmak, onları halkın mallarını muhafaza etmeye sevkeder.

Günümüzde Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’İn bu görüşüyle amel etmek daha uygundur.

İcare’nin Sona Ermesi

İcare ve hükümleri bazı durumlarla sona erer ki bunları şöyle sırala­yabiliriz:

  1. Feshetmekle .

İcare akdi tamamlandıktan sonra, taraflardan biri onu özürsüz olarak feshedemez. İcare akdinin feshedilmesi ancak şu sebeplerle olur:

.a. İcare edilen malın helak olması

Belli bir evi veya arabayı kiraladıktan sonra, ev yıkılır, istifade edil­meden önce araba kaza geçirirse icare akdi fesholunur. Çünkü üzerinde akid yapılan ev yok olmuş, araba kendisinden istifade edilmeyecek duruma gelmiştir. Bu da kiralanan malın telef olması gibidir. Fakat kirala­nan maldan bir müddet istifa edildikten sonra mal telef olursa veya isti­fade edilemeyecek duruma gelirse, telef olduğu veya istifade edilemeye­cek duruma geldiği andan itibaren icare fesholur, mal sahibi kullanılan zaman için ücret-i misil alır. Ancak üzerinde,ittifak ettikleri kira para­sından kullanılan zamanı düşer. İcare, zimmet icaresi ise, meselâ bir kişi zimmette olan bir araba ile kendisini muayyen bir yere götürmek üzere araba sahibiyle icare akdi yapmışsa, araba sahibi de arabayı getirip hazır ettikten sonra araba kaza geçirip kullanılmayacak hale gelmişse, icare akdi fesholunmaz. Bu durumda arabasını kiraya veren kişi, başka bir araba temin etmek mecburiyetindedir. Burada arabadan bir müddet isti­fade edilmiş olması hükmü değiştirmez. Çünkü kendisi için akid yapılan arabanın kullanılmaz hale gelmesinden dolayı akid fesholunmamıştır.

Zira akid belli bir araba üzerine yapılmamıştır. Akid, zimmete bağlı olan bir araba için yapılmıştır, arabayı değiştirmek her zaman mümkündür. Ücretle tutulan kişi de kiraya verilen mal gibidir. Meselâ belli bir kişi bir iş yapmak üzere kiralanır da o kişi akidden sonra ölürse veya işi yapamayacak derecede hastalanırsa, icare akdi fesholunur. Fakat icare, zimmet icaresi olursa, kiralanan kişi o işi yapacak başka bir kişiyi getirirse, kişinin ölmesi veya hastalanmasıyla icare akdi fesholunmaz. Çünkü başka biri vasıtasıyla da olsa işin yapılması mümkündür.

b. Kiralanan malı, zamanında teslim etmemek

Kiralanan şey bizzat malın kendisi ise ondan istifade etmek de bir müddete bağlıysa, müddet bittiği halde mal kiracıya teslim edilmemişse, icare akdi fesholunur, çünkü kendisi için akid yapılan mal kabzedilme-den önce fevtolmuştur. Zimmet icaresinde de durum budur; yani malını kiraya veren kişi, üzerinde anlaşılan vakitte malı teslim etmemişse icare akdi fesholunur. Ancak kiraya verilen malın belli bir müddet içinde tes­lim edilmesi şart değilse, ondan istifade etmek de belli bir zamana mah­sus değilse, kiracının da o malı belli bir vakit için kiralamakta özel bir amacı yoksa, icare akdi fesholunmaz. Zira bu ertelenmiş bir borç gibidir. Nitekim sahibi, kiraya verilen malı, kira süresinin bir kısmı geçtikten sonra getirip hazır etse, akid geçen zaman yüzünden fesh olmaz. Kira­layan kişi geri kalan zamanı kabul edip etmemekte muhayyerdir; yani isterse kabul eder ve ücretini verip onu çalıştırır. Menfaat belli bir işle sınırlıysa ve işin yapılacağı kadar bir zaman geçmesine rağmen hâlâ kiralanan şey teslim edilmemişse, yine icare akdi feshedilmez; zira akid zamana değil, menfaate bağlıdır. O menfaati elde etmek imkânsız hale gelmediği için icare akdi feshedilemez.

İcare Akdini Feshetmeyen Durumlar

a. Kiraya verilen malın, kiraya veren kişinin mülkünden çıkması icare akdini feshetmez.

Meselâ evini bir sene müddetle kiraya veren kişi, sonra evini hibe ederse veya satarsa, icare akdi fesholunmaz. Çünkü icare akdi, menfaat üzerinedir, malın satılması menfaate mani değildir. Evin satılması veya hibe edilmesiyle evin mülkiyeti başkasına geçer, fakat evin menfaati ona geçmez. Evden istifade hakkı müddeti sona erene kadar kiracıya aittir, kiracının müddeti bittikten sonra ev, yeni sahibine teslim edilir. Fakat evi alan kişi, evin kirada olduğunu bilmiyorsa veya evin kirada olduğunu bilmekle beraber kira müddetlini bilmiyorsa, alışveriş akdini feshedebilir.

b. İcare akdi yapan kişilerden birinin veya her ikisinin ölmesiyle icare akdi fesholunmaz.

İcare

Bu durumda akid, müddetinin sonuna kadar devam eder, çünkü bu, alışveriş akdi gibi lüzumlu olan bir akiddir. Ölen kişinin yerine varisi geçerek malın menfaatini alır.

c. Kendisi için akid yapılan malın dışındaki bir özürden dolayı da icare akdi fesholunmaz.

Meselâ şoförü olduğu arabasını kiraya veren kişi hastalanır da kiracı­yı va’dettiği yere götüremeyecek duruma gelirse, icare akdi fesholunmaz. Çünkü başka bir şoförle de arabadan istifade etmek mümkündür. Sefere çıkmak için bir araba kiralayan kişi, sefere çıkamazsa veya bir evi kiralar da sonra sefere çıkmak zorunda kalırsa, icare akdi fesholunmaz. Çünkü kendisi için akid yapılan malda bir eksiklik meydana gelmemiştir; malı ki­ralayan kişi, ondan istifade etmek üzere kendisine bir vekil tayin edebilir.

Kendisi İçin Akid Yapılan Menfaatin Elde Edilmesi

İcare akdi, kendisi için akid yapılan menfaat elde edildikten sonra hükmen sona erer; yani menfaatin elde edilmesi bir çalışmaya bağlıysa, bir zamana bnğlıysa, çalışma tamamlandıktan, zaman geçtikten sonra icare akdi sona erer. Kiracı, kira müddeti bittikten sonra malı kullanırsa, onun ücret-i mislini vermek mecburiyetindedir. Kendisi için akid yapılan menfaat elde edildikten sonra, maldan ne kadar istifade edilirse o kadar ücret-i misil verilir ve malın da zamini olur. Çünkü malı, akidsiz olarak kullanmıştır. Bir arazi belli bir ekin ve belli bir müddet için kiralanır da müddet bittiği halde ekin biçilecek hale gelmezse, arazi sahibinin ‘Ekinini arazimden kaldıracaksın1 diye kiracıyı zorlaması doğru değildir. Zira burada kiracının zararı sözkonusudur. Ancak kiracı, o fazla müddet için ücret-i misil verir. Fakat arazinin zamini olmaz, çünkü araziyi kullanmada saldırganlık sözkonusu değildir.

İcare Akdindeki Muhayyerlikler

  1. Hıyar’ul-Meclis ve Hıyar’uş-Şart

İcare akdinde hıyar’ul-meclis ve hıyâr’uş-şart sözkonusu değildir. Zira icare akdi; mallarla değil, malların menfaati eriyle ilgili olduğundan aldaima içeren akidlerdendir. Akid esnasında ise bu menfaatler bulun­mamaktadır. Ayrıca bu muamele, halkın bu muameleye olan ihtiyacı ne­deniyle meşru kılınmıştır. Muhayyerlik bulunması da bir bakıma halkın aldatılması sayılır. Bu nedenle icare akdinde muhayyerlik yoktur. Eğer icare akdinde muhayyerlik olursa, aldatmanın yanma ikinci bir aldatma daha getirilmiş olur. Oysa birden fazla aldatma olması halinde akidlerin sahih olmadığı herkesin malumudur.

  1. Hıyar’ul-Ayb (kusur nedeniyle muhayyerlik)

Kusur nedeniyle muhayyerlik, ayn’ın bizzat kendisinde sabit olur. İcara (kiraya) verilmiş ayn’da bir kusur meydana gelirse ve bu kusur da ayn’ın menfaatini azaltırsa, meselâ kiraya verilen arazinin suyu kesilirse veya kiraya verilen arabanın tekerleri çalışmazsa, malını kiraya veren kişi de bu kusurları ortadan kaldırmazsa, kiracı isterse akdi devam ettirir, is­terse de fesheder. Ancak bu arada geçen zaman, ücret ödemeyi gerekti­ren bir zamansa akidde belirtilen ücretin, o zaman dilimine düşen mikta­rını vermek mecburiyetindedir.

Zimmetteki icarda ise ayıb (kusur) nedeniyle muhayyerlik sabit ol­maz. Meselâ kişi bir ayn’ı’ kiraya verir, ayn’ı alan şahıs da zimmette kasdedilen menfaatleri ondan sağlarsa, sonra ayn kusurlu hale gelirse, ayn’ı kiraya veren kişinin, onun yerine başka bir ayn getirmesi vacib olur. Çünkü zimmette olan akid, sağlamlık sıfatıyla kayıtlıdır. Malını kiraya veren kişi ise sağlam mal getirmemiştir. Malı kiralayan kişi, getirilen mala razı olmazsa, zimmette takarrür eden yerine dönüşür;- zimmetteki akid fesholunur.

Malını Kiraya Veren Kişiyle Kiracının, Malın İade Edilmesi veya Telef Olması Hususunda İhtilaf Etmeleri

A. Malın Telef Olması Hususunda İhtilaf Etmeleri

Kiraya verilen mal telef olsa veya kiracının dindeyken kusurlu hale gelse, kiracı da malın semavî bir afetle telef olduğunu veya normal bir şekilde çalıştırırken kusurlu hale geldiğini iddia etse, buna karşılık mal sahibi de malın, kiracının malı korumada ihmal göstermesi veya normalin dışında çalıştırması nedeniyle telef olduğunu veya kusurlu hale geldiğini iddia etse, yeminle beraber kiracının sözüne itibar edilir. Zira malını kiraya veren kişi, kiracının saldırgan olduğunu iddia etmekte, kiracı ise bunu inkâr etmektedir. Burada aslolan, saldırganlığın bulunma­ması, zimmetin tazminattan beri olmasıdır. Bu bakımdan asl’a yapışan kişinin sözüne yeminle beraber itibar edilir.

B. Malın İade Edilmesi Hususunda İhtilaf Etmeleri

Malını kiraya veren kişi ile kiracı, malın iade edilip edilmediği husu­sunda ihtilaf ederlerse, meselâ kiracı, kiraladığı hayvanı mal sahibine iade ettiğini iddia ederse, mal sahibi de bunu inkâr ederse, yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü kiracı, menfaatlenmek için malı kiralar. Burada aslolan malın iade edilmemesidir. Kiracı, malı iade ettiğini iddia etmektedir. Bu durumda asl’a yapışarak malın iade-edildiğini inkâr eden kişinin sözü, yeminle beraber kabul edilir.


[1] Buharî/2144 ve başka muhaddisler

[2] Müslim/1547, 1549

[3] Müslim/1547

[4] Buharî/2150, (Ebu Hüreyrc’den)

[5] Buharî/5405(İbn Abbas’tan)

[6] Buharî/2121, Müslim/1567

[7] Buharî/2122, Müslim/1581

[8] Mevaİd’uz-Zaman ilâ Zevâidi İbn Hibban/331

[9] Dârekutnl/195

[10] Buharî/5935, Müslim/2015

[11] Buharî/5936, Müslim/2016

Hayat Rehberi

İcare

Büyük Şafii Fıkhı | İnterGez

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.