90 – Beled Suresi | Şifa Tefsiri
Bu sure-i celile Mekke’de nazil olmuş, yirmi ayettir.”Lam elifle” başlıyor ve dört elif miktarı çekiyoruz.

Beled Suresi | Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş )
Peygamberimizin ilk günlerinde, kafirler önce alay ederek, dalga geçerek, sonra işin ciddiyetini biraz daha anlayınca, sözle hakaret etmeye başlıyorlar. Baktılar ki müslümanlar her geçen gün güçleniyor ve Mekke halkının ileri gelenlerinden Hz. Ebu Bekir gibi, Hz. Hamza gibi zatlar da müslüman olunca, Mekke’li müşrikler fiili saldırıya başlıyorlar.
Bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v) alnını secdeye koyduğunda, yeni kesilmiş bir devenin işkembesini boynuna atacak kadar sapık ve alçak olan bu insanlar, her türlü kötülüğü yapmaya başlamışlardır.[1]
1- Yoo..! Yemin ederim bu beldeye (Mekke’ye),
2- Sen bu beldede hıll iken.
İşte biz, sûrenin nazil olduğu günden bu güne kadar, bu sûreyi okurken, o günün imansızı Ebu Cehil ve Ebu Leheb’e, o günden bu güne kadar geçen imansızların hepsine birden; “Laaaa….” diyoruz. “Haymıır! Yooo, Yooo….,” iş bildiğiniz gibi değil Sizin dediğiniz gibi değil. Durun bakalım! yerinizde durun, ağzınızı kapatın, elinizi işkencelerden çekin, kötülüklerden vazgeçin.” diyoruz.
Rabbim olayın önemini beyan etmek üzere önce “hayır!” diye hitap ediyor.
“Şu beldeye yemin ederim” diyor. O beldeden kasıt Mekke-i Mükerreme’dir. Peygamber (s.a.v)’in doğduğu, Kur’ân’ın inmeye başladığı, Hz. İbrahim (a.s)’ın bina ettiği, Hacer validemizin gayretiyle zemzemin çıktığı, hatta ve hatta Hz. Adem (a.s)’ın temelini attığı bir beldedir.[2]
Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den sonra orada putperestlik hakim olur. Derken Peygamberimiz (s.a.v), ahir zaman Peygamberi olarak, kıyamete kadar gelecek insanlara yol göstermek üzere ve onlara merhamet etmek üzere vede O insanların yanmaması için, rahmet ayetlerini insanların gönüllerine saçmak üzere gönderilmiştir.
Rahmet Peygamberi olarak gönderilen ve gül gibi bir insan olan Peygamber Efendimize karşı, sinek tabiatlı insanlar karşı çıkıyorlar. Sinekler gülden ne anlasın?
“Sen bu beldede hıll iken.” Sen bu Mekke’de kam helal kılınmış bir insansın. Belirli zamanlarda eşhuru-hurumda Mekke-i Mükerreme’nin otu yolunmaz, ağaçları kesilmez, yaprağı koparılmaz, canlıları öldürülmez. Bu Hz. İbrahim’den beri devam etmektedir. Ama bu Mekke halkı, otu koparmaya kıyamaz da Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e işkence yapmaktan, O’na iman edenleri öldürmekten geri durmazlar.
Hasan-ı Basri için söylenir. Kufeliler gelmiş ve sormuşlar; “Efendimiz ne yapalım, hacda üzerimizde bitler oluyor, ihramlı iken biti öldürebilirmiyiz?” O da; “Siz Kerbela’da Hz. Hüseyin’i öldürdünüz. O zaman gelip bu soruyu sormadınız da, şimdi gelip biti öldürebilir miyiz, diyemi soruyorsunuz?” demiş.
İşte Peygamber (s.a.v) Efendimize karşı da Mekke’lilerin yaptığı da aynıdır. Hatıra şu gelebilir. Efendim o günler geride kalmış, Mekke insanları çok vahşi imiş, çevreci imiş-otu koparamazmış, yaprağı koparamaz mış, dalı kesemezmiş, haremin kudsiyetine riayet edermiş. Fakat Ammar b. Yasir’in ailesini işkencenin en feci şekli ile öldürmekten geri durmamışlar. Ancak, “o günün insanları öyleymiş, günümüzde böyle bir şey yok” dememiz mümkün değil.
Dikkat edin çlünya genelinde çevreciler var, Türkiye’de de var. Filan yerdeki bir ağacın kesilmemesi için her türlü çabayı sarf ederler. Bu yaptıkları doğrudur. Ama dünyanın her tarafında fidan gibi delikanlılar zalimler tarafından öldürülüyor, ama aynı çevreciler bunlar için birşeyler yapmıyorlar.
Fransa’da Strazburg yakınlarında struthaf kampında, Alman genaral çevreyi çok sevdiğinden ikinci dünya harbinde ordunun ısınması için bir tek ağacın kesilmesine izin vermemiş ve ellibin yahudiyi yakarak kampın ısınmasını sağlamış. Ne yazıktırki, Burûc sûresinde de açıkladığımız gibi, yakma işini ilk başlatan da yahudilerdir.
Bu ayetin bir manası da; “sen bu şehre yerleştirilmiş bir insansın” veya “sen bu ülkeyi bir gün gelecek fethedeceksin”dir. Yani bir gün gelecek sen Mekke’yi fethedeceksin, burada harbi geçici bir zaman için Allah sana helal kılmıştır, manası da vardır.
Peygamberimiz (ş.a.v) Mekkeyi 21 sene sonra fethetti. 10.000 insanla geldi fethetmeye ama kimsenin burnu kanamadı. Dünya tarihinde bunun bir tek örneği yoktur. .
Rabbim diyorki; “Siz yahudi, Hıristiyan, putperest olarak bir araya geliyor ve muslüman kanını helal kılıyorsunuz.” Dünyanın her tarafında müslümanlarm yeşermemesi için bütün dünyadaki yahudi, hristiyan ve müşrik putperestler bir araya geliyor ve birlikte hareket ediyorlar.
Mesela batı dünyası Rusya’ya milyarlarca dolar yardım etti. Tek şartlan vardı o da müslümanların boğazlarına geçirdikleri halkayı oradan çıkartmamak.[3]
3- Babaya ve çocuğa yemin ederimki,
4- Gerçekten biz insanı zorluk içinde yarattık.
Biz insanlar zorluklar içerisinden gelmekteyiz. Anne karnındaki durumunuzu, dünyaya gelişinizi, çocukken annemizin yardımı olmadan büyüyemediğinizi, yaşlandıktan sonra yine yardıma muhtaç olduğunuzu düşünün. Öyleyse insan zorluklar içerisinde yaratılmıştır.[4]
5- Hiçbir kimsenin kendisine güç yetiremiyeceğini mi sanır?
Bu dünyada makam, mevki, askeri, parasal ve siyasal güçlerine dayanarak, her türlü pisliği yapanlar için Allah (c.c) diyorki; “O kişiler kimsenin kendilerine güç yetiremiyeceğini mi zannediyorlar?” Halbu ki, kişi düşünüvermiş olsa kendisine bile hakim olamıyor. Böbürlenmeye gerek yok.[5]
6- (Kafir, kıyamette) “Yığınlarca mal tükettim” der.
İmansız diyor ki; ben bu yolda deste deste para harcadım, yok ettim diyor.
Dünyadaki saltanatını sürdürmek, otoritesini devam ettirmek, zulmünün devamını sağlamak için milyarlarca dolar harcayanlar var. Ülkelerin başkanları satın almıyor.
İmansızların otoritesinin dünya geneline yayılması için, bütün dünyadaki devletleri yöneten başkanlara ve de generallerine tirilyonlar harcanıyor. Ve sonra çıkıp diyor ki; bu yolda tomar tomar, kat kat para
yok ettim.”
Bunları en güçlü olabilmek için yapıyorlar. Ama geçmişte dağları oyarak evler yapanlar, vadiler üzerinde bahçeler kuranlar, ölmeyeceklerini zannedenler öldüler..!, cehennemi boyladılar, kimse de onlara
fayda vermedi.
Dünyaya gelişimizle gidişimize dikkat etsek, bu yeterli. Herkes teker teker geliyor, bazen ikiz, üçüz, dördüz gelenler de oluyor. Bu dünyadan da teker-teker gidiyorlar.[6]
7- Hiçbir kimsenin kendisini görmeyeceğini mi sanıyor?
Dört tane devlet başkanı bir araya geliyor, müslümanların aleyhine kararlar alıyor ve bunu da gizlilik içinde yapıyorlar vede sır olarak kasalarda saklayıp, basına da duyurmuyorlar. Ama Allah (c.c) diyorki; “onlar hiçbir kimsenin kendilerini görmediğini mi zannediyorlar?” Hayır! Kendilerine gören gözü veren Allah, onları da görüyor.[7]
8- Biz ona iki göz vermedik mi?
İmansız, kendi yaptığı kötülüklerin görülmediği kanaatindedir, Ama Rabbim diyor ki; “yahu senin gözünü yaratan benim.”
İki gözden maksat
1-kafamızdaki iki gözdür,
2- bir de basiret dediğimiz gönül gözümüzdür.[8]
9- Bir dil ve iki dudak (vermedik mi?)
Planladığınız tuzaklarda konuşan dilinizi ve konuşan ik- d’ d? uı a , biz yaratmadık mı? diyor Allah (c.c).
İnsanoğlunun gören gözü var, düşünen beyini var, gönlü var, onu ifade eden bir dil, iki tane dudak var. Bunları biz yaratmadık mı? Siz kimden neyi gizliyorsunuz? diyor Allah (c.c).
Şu akla gelebilir. ,”Peki hocam, madem her şey Allah tarafından biliniyor da neden dünyanın her tarafında müslümanlar işkence görüyorlar?”
Hikmetinin ne olduğunu bilemeyiz. Allah (c.c)’ın yaptığı her şeyde mutlaka bir hikmet vardır. “Hoşunuza gitmeyen şey, sizin için hayırlı olabilir.” diyor Allah (c.c).[9]
Şu anda bizim hoşumuza gitmeyen olaylar cereyan ediyor dünyada. Ama bunlar hayırlara vesile olabilir. Anne doğum sancılarını çekmemiş olsa çocuğunu koklayamıyor. Biz de, bu dünya da Allah’a kul olmanın ve ahirette saadete ermenin çilesini çekiyoruz. Bu dünyada da devlet olmanın insanlara getireceği bir yük vardır. Rabbim hemen bu ayetin sonrasında şöyle buyuruyor;[10]
10- Biz ona iki yol gösterdik.
Biz o insana iki tane yokuşu, iki tane tepeyi iki tane zorluğu verdik.[11]
11- Fakat o, sarp yokuşa göğüs veremedi.
Bazı insanlar zorluğu aşmaya girişemediler. Zorluğu aşmaya girişmek gerekiyor. Para kazanmak için zorluğa katlanmak zorundasınız. Makam elde etmek için, bir eviniz olsun diye, bir arabanız olsun diye zorluklara katlanıyorsunuz. Hanginiz elini kıpırdatmadan gönlünden geçeni yerine getirebiliyor? Dünyada böyle bir şey yok. Yapılan her işin sıkıntısı beraberindedir.
Siz cenneti elde etmek üzere yürüyecek olursanız, zorluğu aşmalısınız, imansızların üzerinize atacağı her şeye göğüs germelisiniz. Onun için Mehmet Akif ne güzel söylemiş:
-Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.
-Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz.
Allah’a ibadet ve itaat yolunda önümüze cehennemi çıkarsalar, göğsümüze dayasalar, biz bu yoldan dönmeyiz. Kelebekler ve arılar çiçeklere giderken yollarını kimsenin engelleyemediği gibi, Afrika’nın ortalarından kalkan bülbülün İsparta’daki güllere doğru uçup gelirken, hiç kimsenin yolunu engelleyemediği gibi, mü’minin de cennete giden yolunu kimse engelleyemez. Ama biz zorluğa alışacağız.[12]
12- Sarp yokuşun ne olduğunu sana ne öğretti?
13- O boyun kurtarmaktır.
14- Yahut kıtlık gününde doyurmakdır.
15- Akraba olan yetimi (doyurmakdır)
Mü’min insan önce başının hürriyetini kurtaracak, sonra insanların hür olması için çalışacak. İnsanın hür olması da; insanın insana hakimiyetinin ortadan kalkmasıyla, herkesin Allah’ın hukuku karşısında, tarak dişleri gibi eşit olmasında yatmaktadır.[13]
16- Veya toprağa bulanmış fakiri (doyurmakdır)
17- Sonra iman edenlerden, sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden olandır (sarp yokuşa göğüs verenler.)
Yani zoru göğüsleyen, başının insanlar önünde eğilmesini ortadan kaldıran, yani kulun kula kulluk yapmasını engelleyenler; toplum içerisinde fakirlerin karnını doyuran, yüzlerini güldüren ve asgari müşterekte insanları bir araya getiren bir toplum meydana getirenlerdir.
İbadetleri yapmaya sabır göstermek bir sabırdır, Allah’ın haramlarından kaçmak bir sabırdır. Onun için biz sabrı ve merhameti tavsiye edeceğiz.[14]
18- İşte onlar, (amel defteri) sağ tarafdan verilenlerdir.
Yani amel defteri sağından verilecek olanlar bunlardır.[15]
19- Ayetlerimizi inkar edenlere gelince, onlarda (amel defterleri) sol tarafdan verilenlerdir.
20- Üzerlerine kapılan kilitlenmiş ateş vardır.
Yani amel defteri sol tarafından verilecek olanlardır. Onlar, kapıları ve pencereleri dahi kilitlenmiş ateşten bir fırının içerisine atılmış olacaklardır, diyor Allah (c.c).
Ateşin şiddetini anlamak için kibritin alevini küçücük parmağımıza değdirmemiz yeterli. Dünyanın her tarafındaki ateşi, alevleri, bombaları toplasak, cehennemin bir kıvılcımına denk değildir. Allah(cc) bize, bu ateşe düşmekten koruyacak ameller yapmayı nasip etsin amin.
Beled Suresi