Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Açık
İstanbul
23°C
Açık
Çar 24°C
Per 23°C
Cum 23°C
Cts 23°C

82 – İnfitar Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an

Mekke’de indiği görüş birliği ile kabul edilmiştir, Ondokuz âyettir.

82 – İnfitar Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an

İnfitar Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an ( İmam Kurtubi Tefsiri )

1-19. ÂYETLERİN TEFSÎRİ

Rahman ve Rahim Allah’ın Adı ile

  1. Gök yarıldığı zaman,
  2. Yıldızlar dökülüp, darmadağın olduğu zaman,
  3. Denizler akıtıldığı zaman,
  4. Kabirler altüst edildiği zaman,
  5. Hcrbir nefis önden neyi yollamış, geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacaktır.

“Gök yarıldığı zaman.” Meleklerin inişi için, Allah’ın emriyle yarık yarık olduğu zaman… Yüce Allah’ın: “Ve o günde gökyüzü bulutla yarılacak, me­lekler ardı arkasına indirileceklerdir” (el-Furkan, 25/25) buyruğunu andır­maktadır.

Yüce Allah’ın, heybetinden dolayı yarılıp, çatlayacaktır, diye de açıklan­mıştır.

Yarmak” demektir, Ben onu yardım, o da yarıldı” de­nilir. Devenin azı dişi çıktı” ifadesinde de bu kökten gelen fiil kullanılmıştır. Bu duaımda olan deveye: denilir. O şey yarıldı, çatladı’ demektir. Çatlakları bulunan bir kılıç” anlamın­dadır. Antere de şöyle demiştir:

“Kılıcım bir şimşek gibi parlaktır, yanımdan ayırmam onu Benim silahım; ne pürüzlüdür, ne de çatlağı vardır onun.”

Daha önce bu hususa dair açıklamalar birkaç yerde (Fatır, 35/1. âyetin tefsiri: eş -Şûra, 42/5- âyetin tefsiri gibi) geçmiş bulunmaktadır.

“Yıldızlar dökülüp, darmadağınık olduğu zaman.” Ardı arkasına düştü­ğü zaman…

O şeyi döktüm dağıttım, döküyorum dağıtıyorum, dökmek dağıtmak. ı.o da) dökülüp dağıldı.” temi: Dökülüp, dağılmış şeyv şeklinde gelir Ötrclı olarak Bir şeyden dökülüp dağılan”a de­nilir. Çokça dökülüp dağılmış inci’ demektir. Şeddeli gelmesi çok­luk ifade etmesi idindir.

“Denizler akıtıldığı zaman.” Biri diğerine akıtılarak -önceden de geçti­ği üzere- lek bir deniz haline geldiği zaman…

el-Hasen dedi ki Akıtıldı” suyu yok olup gilti ve kurudu, demek­tir. Şöyle ki. denizler önce bir arada duruyorken “akıtılacağı vakit” dağılmış olacak ve juiîn yuk olup gitmiş olacaktır. Bütün bu hususlar, daha önce: “Gü­neş tortop edilip, durulduğu zaman” (et-Tekvir, 81/1) buyruğunda geçtiği üze­re kıvametten önce olacaktır.

“Kabirler altüst edildiği zaman.” Altüst edilip içindekiler canlı olarak çıkaraacağı zaman, demektir.

Eşyanın allını üstüne getirdim” denilir Havuzu yıktım ve onun altını üstüne gelirdim” denilir.

Aralarında el-Ferrâ’nın da bulunduğu bir topluluk da şöyle demiştir: “Al­tüst edildiği” yer, içinde bulunan altın ve gümüşü dışan çıkardığı zaman de­mektir. Çünkü yerin, içinde bulunan altını ve gümüşü dışarı çıkarması kıya­metin alametlerindendir.

“Herbir nefs Önden neyi yollamış, geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacak­tır” buyruğu “O günde insana önden yolladığı şeyler ile geriye bıraktığı şey­ler haber ertr-Cel-Kıyame, 75/13) buyruğuna benzemektedir ki daha ön­ceden geçmiş bulunmaktadır.

Bu buyruk “gök yarüdığı zamanem cevabıdır. Çünkü bu d-Hasenin açıklamasına göre yüce Allah’ın: “Herbir nefs… bilmiş olacaktır” buyruğu hakkında yapılmış bir yemindir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: İste kıya­metin alametlerinden olmak üzere bu hususlar ortaya çıkıp, ameller sona erip, mühürlenince; herbir nefs ne kazandıysa onu bilmiş olacaktır. Çünkü bun­dan sonra yapacağı herhangi bir amelin ona faydası olmayacaktır.

Bir diğer’açıklamaya göre bu hususlar oldu mu artık kıyamet kopacak ve herbir nefs işledikleri ile hesaba çekilecek, ona kitabı sağ, ya da sol tarafın­dan verilecek, onu okuması ile birlikte bütün amellerini hatırlamış olacak­tır.

Bu buyruğun yemin olmayıp (olacakları) haber vermek mahiyetinde ol­duğu da söylenmiştir. Yüce Allah’ın izniyle doğru olan da budur.[2]

  1. Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?
  2. O ki, seni yarattı, herbir şeyini yerli yerince koydu, seni olduk­ça dengeli kıldı.
  3. Dilediği şekilde seni terkib etti.
  4. Hayır! Bilakis siz dini yalanlıyorsunuz.

“Ey insan” buyruğu ile yüce Ailah, ölümden sonra dirilişi inkar edenle­re hitab etmektedir.

İbn Abbas dedi ki: Burada “insan” ei-Velid b, el-Muğire’dir. İkrime, Ubey b: Haleftir, demiştir. Buyruğun Ebu’1-Esed b. Kelede el-Cumahî hak­kında indiği de söylenmiştir.

Yine İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, bu buyruğu o şöyle açıklamıştır: “O kerim” seni cezalandırmayan “Rabbine karşı seni aldatan nedir?” Seni ne aldattı da sonunda küfre saptın?

Katade dedi ki: Onu kendisine musallat olan şeytanı aldattı, el-Hasen: Onu o pis ve murdar şeytanı aldattı, diye açıklamışlardır.

Ahmaklığı ve cehaleti, diye de açıklanmıştır. Bunu el-Hasen, Ömer (r.a)’dan rivayet etmiştir.

Galib el-Haneff de şöyle demektedir: Rasûlullah (sav): “Ey insani O ke­rim Rabbİne karşı seni aldatan nedir?” buyruğunu okuyunca: “Onu cahil­lik aldattı” diye buyurdu[3]

Salih b. Mismar dedi ki: Bize ulaştığına göre Rasûlullah (sav): “Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?” buyruğunu okudu ve: “Onu ca­hilliği aldattı” diye buyurdu[4]

Ömer (r.a) dedi ki: Nitekim yüce Allah: “Çünkü o çok zatim ve çok cahil­dir” (el-Ahzab, 33/73) diye buyurmaktadır.

Onu Allah’ın affediciliği aldattı, çünkü Allah işin başında onu cezalandır­madı, diye de açıklanmıştır.

İbrahim b. el-Eş’as dedi ki: Fudayl b. İyati’a şöyle denildi: Yüce Allah, kı­yamet gününde seni huzuruna getirecek olup da: “O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?” diye sorsa ne söyleyeceksin? O şöyle dedi: Beni Senin sarkıtılmış perdelerin aldattı, çünkü Kerim olan, Settâr olanın kendisidir. İb-nu’s-Semmâk bu anlamı nazını haline dökerek şöyle demiştir:

“Ey günahını gizleyen kişi. utanmıyor musun? Tenhada sen yalnızken Allah senin ikincilidir. Rabbinin mühlet vermesi aldattı seni Sen gün ah işleyip durdukça onun örtme3i de.”

Zünnûn el-Mısri dedi ki; Allah’ın setri altında olup da aldanış içerisinde olan ve bunun farkında olmayan nice kimseler vardır!

Ebu Bekr b. Tahir et-Ebheri de şu beyitleri söylemiştir:

“Ey kendini beğenmekte ve (günah vadisinde) serserice dolaşmakta aşırıya giden, Bu halinde uzun kalışı kendisini aldatan! Allah sana mühlet verdi, sen de O’na savaş açtın O’na isyan etmenin akıbetinden korkmaksızm.”

Ali (r.a)’dan gelen rivayete göre o, bir kölesini defalarca çağırdığı halde kendisine: Buyur dememiş. Bunun üzerine kalkıp bakınca kapıda olduğunu görmüş. Ne oluyor sana, niye bana cevab vermedin? diye sorunca, şu ceva­bı vermiş: Çünkü ben senin affediciliğine güveniyorum, cezalandırmayaca­ğından eminim. Ali (r.a) onun verdiği cevabı pek güzel bulmuş ve bunun üze­rine onu azad etmiş.

Kimileri şöyle demektedir: “Seni aldatan nedir?” Yani seni kandırıp da bu hususta seni yanlış kanaate ne sürükledi de sonunda görevlerini ihmal et­tin, yerine getirmedin?

İbn Mesud dedi ki: Kıyamet gününde aranızdan Rabbi ile başbaşa kalma­yacak hiçbir kimse yoktur. Rabbi ona: Ey Ademoğlu benim hakkımda seni ne aldattı? Ey Ademoğlu, bildiğinin gereği olarak neler yaptın? Ey Ademoğ­lu, gönderdiğim peygamberlere ne cevab verdin? diye soracak.

“O ki seni yarattı.” Senin bir nutfeden yaratılışını takdir buyurdu.

Sen annenin karnında iken “herbir şeyi yerli yerince koydu” sana ait el­ler, ayaklar, gözler vesair organları yarattı.

“Seni oldukça dengeli kıldı.” Seni son derece dengeli ve güzel bir yara­tılışa sahib kıldı. Nitekim: Bu oldukça dengeli bir şeydir” de­nilir.

“Seni oldukça dengeli kıldı” buyruğu, genel olarak şeddeli okunmuştur. Ebu Ubeyd ve E bu Hatim’in tercih ettiği kıraat de budur. el-Fer-ra ile Ebu Ubeyd dedi ki: Yüce Allah’ın: “Andolsun Biz insanı gerçekten ah-sen-i takvimde yarattık.” (et-Tin, 95/4) buyruğu, buna delil teşkı! etmekte­dir/n[5] Kufeiler, Asım, Hamza ve el-Kisai ise; şeklinde şeddesiz ola­rak okumuşlardır. Seni meylettirdi ve hangi surette dilediyse öylece şekillen­dirdi. Güzel ya da çirkin, uzun ya da kısa.,.

Musa b. Ali b. Ebi Rebah el-Lahmî babasından, o dedesinden rivayetle de­di ki: Peygamber (sav) bana dedi ki: “Nutfe rahimde yerleşti mi Allah ken­disi ile Adem arasındaki bütün nesebleri de onunla biraraya getirir.” Sen şu; “Dilediği şekilde seni terkib etti” âyetini okumadın mı? (Bu); “Seninle Adem arasında (ki şekillerden dilediği şekilde demektir.)”[6]

İkrime ve Ebu Salih dedi ki: “Dilediği şekilde seni terkib etti.” Dilerse insan suretinde, diierse eşek suretinde, dilerse maymun suretinde, dilerse do­muz suretinde.

Mekhui dedi ki: Dilerse erkek, dilerse dişi olarak {terkib etti).

Mücahid dedi ki: “Dilediği şekilde” yani baba, anne, amca, dayı veya on­ların dışında herhangi bir kimseye benzemek hususunda…

de” lafzı “dengeli kıldı” lafzını şeddesiz okuyanların kıraatine göre “terkib etti” fiiline taalluk eder; “dengeli kıldı” fiiline taalluk etmez. Çün­kü (şeddesiz kullanımdan); Şuna meylettim” denilir, aynı anlam­da: denilmez. O bakımdan el-Ferra şeddesiz okuyuşu kabul et­memiştir. Çünkü o; ‘in “dengeli kıldı” buyruğuna taalluk ettiğini kabul etmiştir.

(“Dilediği şekilde…” buyruğundaki); ‘in ise tekid edici bir sıla olma­sı mümkündür. Dilediği şekilde seni terkih etti” demek­tir. (Yani zaiddir.) Bununla birlikte şart t:datı olması da mümkündür. Yani o dilerse seni maymun, eşek ya da domuz gibi insan dışında herhangi bir su­rette seni terkib eder. Bu durumda bu edat şart ve ceza anlamını taşır, bu da; Hangi şekilde terkib etmeyi dilerse, seni öylece ter­kib eder” demek olur.

“Hayır, bilakis siz dini yalanlıyorsunuz” buyruğundaki: Hayır” lafzının “gerçek şu ki” anlamında olması da mümkündür, Dikkat edin” anlamında başlangıç ve uyan edatı olup, onunla (yeni bir söze) baş­lanması da mümkündür. Durum sizin: Allah’tan başkasına ibadet etmekte hak üzere olduğunuz şeklinde ileri sürdüğünüz gibi değildir; anlamında; Hayır” manasında kullanılmış olması da mümkündür. Buna da yüce Al­lah’ın: “O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir” buyruğu delil teşkil et­mektedir

el-Ferrâ da şöyle demektedir: O zaman mana, senin onun hakkında aklan­dığın şekilde değildir, demek olur.

Şöyle de açıklanmıştır: Durum, ölümden sonra diriliş yoktur, şeklindeki kanaatiniz gibi değildir.

Bu edatın red ve azar anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz, Allah’ın affediciliğine ve keremine aldanarak O’nun âyetleri üzerinde tefekkür etme­yi terketmeyiniz.

İbnu’l-Enbarî dedi ki: Güzel (ceyyid) vakıf:: Dinv lafzı ile: Terkibettİ” lafızları üzerinde yapılır. Hayır” lafzı üzerinde va­kıf ise kabili (çirkin)dir. “Bilakis siz” ey Mekkdiler “dini” hesabı, hesaba çe­kilmeyi “yalanlıyorsunuz.”

Buradaki: Bilakis” daha önce geçen bir şeyi nefyetmek ve onun dı­şında olan bir hususun gerçekliğini ortaya koymak için kullanılır. Onların ölümden sonra dirilişi inkarları -her ne kadar bu sürede sözkonusu edilme­miş ise de- bilinen bir husustur. [7]

  1. Halbuki şüphe yok ki üzerinizde bekçiler,
  2. Çok şerefli yazıcılar vardır.
  3. Onlar ne yaparsanız bilirler.

“Halbuki şüphe yok ki üzerinizde bekçiler” meleklerden gözetleyiciler ve Benim nezdimde “çok şerefli yazıcılar vardır.” Yüce Allah’ın: “Emrine itaatkar, oldukça değerli” (Abese, 80/16) buyruğuna benzemekledir.

Burada üç mesele sözkonıısudur: [8]

1- İnsanla Birlikte Bulunan Yazıcı Melekler:

Rasûlullah (sav)’dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Sizden ancak ya büyük abdest bozmak, ya cima hallerinde ayrılan Kirâmen Kâtibin’e gereken ikramı yapınız (onlara saygı duyunuz.) O bakımdan sizden herhangi bir kim­se gusledeeek olursa, bir duvar yahut başka bir şey iie kendisini saklasın ya-hutta kardeşi onu saklasın. [9]Ali (r.a)’dan da şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: ‘Kul avretini açıkta tuttuğu sürece melek ondan yüzünü çevirmeye de­vam eder,”[10] Yine şu rivayet nakledilmiştir: “Kul peştemalsız olarak hama­ma girdiği takdirde onun iki meleği ona lanet eder.”[11]

2- Kâfirlerin Yazıcı Melekleri Var mıdır?:

İnsanlar (ilim adamları) kâfirlerin üzerinde amellerini teshil eden yazıcı meleklerin olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Kimileri: Yok­tur. Çünkü onların durumları besbellidir, amelleri de tek bir türdür, demiş­tir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştun “Günahkarlar yüzlerinden tanı­nacak…” (er-Rahman, 55/41)

Hayır, onların üzerinde yazıcı melekler vardır, da denilmiştir. Çünkü yü-ee Allah, şöyle buyurmuştur; “Hayır, bilakis siz dini yalanlıyorsunuz. Hal­buki şüphe yok ki ürerinizde bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır. Onlar ne yaparsanız bilirler” diye buyurduğu gibi, başka yerlerde de şöyle buyur­maktadır; “Kitabı sol tarafından verilen kimseye gelince…” (el-Hakka, 69/25); “Kitabı arkasından verilecek kimseye gelince” (e!-İnşikak, 84/10) Bu buyruklarla kâfirlerin de yazıcılarının olduğunu, onlar üzerinde bekçilerin bu­lunduğunu haber vermektedir.

Şayet sağında bulunan kimse kâfirin hiçbir hasenesi olmadığından dola­yı neyi yazacaktır? diye sorulursa ona şöyle denilir: Solunda bulunan, sağ­da bulunanın izni ile yazar. Sağdaki yazmasa dahi bu yazılanlara tanık olur, denilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. [12]

3- Melekler İnsanın İçinden Geçenleri Nasıl Bilirler?:

Süfyan’a; Melekler kulun içinden bir iyilik ya da bir kötülük işlemek is­tediğini nasıl bilirler, diye soruldu. O da şu cevabı verdi: Kul, bir iyilik yap­mak istedi mi ondan misk kokusunu alırlar. Bir kötülük yapmak istedi mi de ondan kokuşmuşluğun kokusunu alırlar. Daha ünce yüce Allah’ın; “O, bir söz söylemeye dursun mutlak onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri var­dır” (Kaf, 50/18) buyruğu açıklandığında bu âyetin anlamı daha geniş bir şe­kilde izah edilmiş bulunmaktadır.

İlim adamları büyük abdest bozarken ve cima’ halinde, meleğin bu du­rumda ayrılmış olması dolayısıyla konuşmayı hoş görmemişlerdir. Bu husus­taki açıklamalar daha önce Al-i İmran Sûresi’nin sonlarında (3/190-200, âyetler, 3- başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

el-Hasen dedi ki: Bilirler ve sizin amellerinizden hiçbir şey onlara gizli kal­maz. Bir görüşe göre de onlar, sizin açığa vurduklarınızı bilirler, içinizden ge­çirdiklerinizi bilemezler.

Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. [13]

  1. İyiler, hiç şüphesiz nimetler İçindedirler.
  2. Kötüler ise, hiç şüphesiz cehennemdedirler.
  3. Din gününde, oraya gireceklerdir.
  4. Ve onlar bir daha oradan kaybolmayacaklardır.
  5. Dİn gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?
  6. Yine, o din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?
  7. günde kimse kimseye bir şey yapamaz ve o günde emir yal­nız Allah’ındır.

“İyiler, hiç şüphesiz nimetler içindedirler. Kötüler ise, hiç şüphesiz ce­hennemdedirler” buyruğu yüce Allah’ın: “(O gün insanların) bir kısmı cennette, bir kısmı da cehennemde olacaktır” (eş-Şûrâ, 42/7) buyruğunda-ki gibi bir taksimdir. Yine yüce Aliah, şöyle buyurmaktadır: “İşte o gün ay­rılıp, dağılırlar. İman edip, salih amel işleyenler…” (er-Rurn, 30/14-15)

“Dİn gününde” yani amellerin karşılığının verileceği ve hesabın görüle­ceği günde “oraya gireceklerdir.*1 Cehennem ateşinin alevi ve harareti, onlara isabet edecektir.

“Dİngünü”nün tekrarlanarak sozkonusu edilmesi, onun şanının büyük­lüğünü ortaya koymak içindir. Yüce Allah’ın: “Şiddetlice çalan (el-Karia). Ne­dir o şiddetlice çaları. O şiddetlice çalanın ne olduğunu sana ne bildirdi?” (ei-Karia, 101/1-3) buyruğuna benzemektedir.

îbn Abbas’ın kendisinden gelen bir rivayette şöyle dediği nakledilmiştir: Kur’ân-ı Kerim’de yer alan; Ne bildirdi” diye soru sorulan bütün hususları Allah, ona bildirmiştir. Huna karşılık; Ne bilirsin” diye sorulan hususların bilgisi ona üğretilmemiştir.

“O günde kimse kimseye… yapamaz.” buyruğundaki: O günde”

lafzını îbn Kesir ve Ebu Arar -bir önceki âyetin sonunda yer alan in gününün” lafzından bedel olarak yahutta ilk “gün” anlamındaki lafza uygun olarak ötreli okumuşlardır. Bu durumda “din günü”nün sı­fatı olur. O” takdiri ile merfu olması da mümkündür, diğerleri ise ref konumunda olmakla birlikte nasbedilmiş bir isim (zarD olarak nasb ile oku­muşlardır. Çünkü buradaki muzaf mütemekkin[14] değildir. Tıpkı: Zeyd’in kalkış günü benim hoşuma gitti” demek gibidir. el-Müberred de şu beyiti zikretmiştir:

“Ben iki günümün hangisinde ölümden kaçıyorum

Takdir olunmamış bir gün mü, yoksa takdir olunmuş bir gün mü?”

Burada (ikinci mısrada) yer alan ayn ayrı tekrarlanan “gün” lafızları ilk mıs-radaki “iki gün:’ lafzından bedel olarak mesrurdurlar. Şu kadar varki lafzen nasbedilmişlerdir. Çünkü bunlar katıksız olmayana (yani fiile) izafe edilmiş bulunmaktadırlar [15]l-Ferrâ ve ez-Zeccâc’m tercihi budur.

Kimisi de (âyetteki) ikinci “gün” lafzı mahallen mansubtur, Sanki: Kimsenin kimseye bir şey yapamayacağı bir gün­de” diye buyurmuş gibidir.

Şöyle de açıklanmıştır; Nash: Bu şeyler… günü ola­caktır” ya da: Onlar o gün hesaba çekileceklerdir” anlamında ka­bul edilmesine binaendir. Çünkü “din (hesaba çekmek)” lafzı buna delil teş­kil etmektedir. Ya da: An” takdiri ile nasbedilmiştir.

“Ve o günde emir yalnız Allah’ındır.” Bu hususta kimse onunla çekişe-meyecektir. Nitekim şöyle buyurmaktadır “Bugün mülk kimindir? Bir ve tek, Kahh’ar (emir ve iradesine karşı konulamayan) Allah’ındır. Bugünde herke­se kazandığının karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur.” (el-Mu’min, 40/16-17).

Allah’a hamdolsun Irîfitar, Sûresi'(nin tefsiri) burada sona ermektedir.

Kuran

İnfitar Suresi

el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an ( İmam Kurtubi ) | İnterGez

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.