74 – Müddessir Suresi | Şifa Tefsiri
Mekke’de nazil olmuştur, elli iki ayettir. Allah (c.c) bu dünyada neyi nasıl ve ne şekilde yapacağımızı öğretmek üzere, dünyada devlete, ahirette cennete ulaştırmak için peygamberi ile beraber kitabını göndermiştir.

Müddessir Suresi | Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş )
İlk inen ayetler insanoğlu için en önemli âyetlerdir. Mekke toplumunda o güne kadar peygamber mesajına kulak vermemiş, vermiş ise de İsa’dan beri gelmekte olan ve tahrif edilmiş ayetleriyle biraz Allah kelamından nasibi olmuş, insanların arasından Rasulullah (S.A.V) Efendimiz peygamber olarak görevlendirilir.
İlk inen Alak suresinde; okumaktan, yazmaktan, insanlar arasında eşit muamele etmekten, insanların makam ve mevkilerine bakarak değer vermeyip, insanların Allah’a bağlılıklarına bakarak değer vermeyi ve Allah’a itaat edip, insanların-nevalarına uymamayı, insanlara emrediyor Allah (c.c).[1]
1- Ey bürünen (peygamber)
2- Kalk ve uyar.
3- Rabbini yücelt.
Ey örtüsüne bürünen!!
Peygamber’in (s.a.v.) bir gün Cebrail (A.S)’ı kendi.asli şekliyle gördüğünü, ürperdiğini, eve gelip yatağına burgusunu atıp yattığını ve bunun üzerine bu surenin nazil olduğunu tefsircilerimiz bize haber vermektedirler.
“Ayetin nüzul sebebi, manayı tahsis etmez” diye bir kaide vardır. Bu ayetin Peygamber Efendimize inmiş olması hükmünün O’na ait olmasını gerektirmiyor. Kıyamete kadar gelecek olan insanlara da hitap etmektedir. Şimdi biz bu ayeti okuduğumuzda şu mesajı anlarız. Yatağına yatmış, uyumuş insanlar, kalkın ve insanları uyarın. Arabın dilinde “Neziru’l-Uryan” eskiden beri bilinen bir tabirdir. Bir topluluğa çok önemli bir tehlikenin geldiğini haber vermek için koşarak gelen biri, uzaktan sesini duyuramadığında, elbisesini soyunur ve böylece tehlikenin geldiğini duyururmuş.
İşte Peygamber efendimiz (S.A.V)’de, bir Nezîru’l-lıyan gibi feryadu figan ediyor, ev ev dolaşıyor, canların ve tenlerin cehenneme gitmemesi için her insanın ayağına kadar gidiyor, onları İslâm’a çağırıyor. Bazen de toplu halde insanları İslâm’a çağırıyor. Bizde aynı şekilde insanlarla teker teker ilgileneceğiz. Her yerde ve her zaman da insanlara İslâm’ı anlatacağız.
“Rabbini sen büyükle.” Cümle yapısı gereğince anlam şu şekildedir. “Yalnız Rabbini büyükle.” Allah’a hamdolsun biz bunu “Allah’u Ekber” diyerek yapıyoruz. Ezan-ı Muhammedi ile biz bunu dünyaya haykırıyoruz. Her zaman ve her yerde bunu yürekten söyleyecek olursak, karşı tarafı mutlaka etkileyecektir.
Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Müezzinin söylediğini sizde söyleyiniz.” Yani onun söylediğini sizde tekrarlayınız. Ancak “Hayya ale’s-Salah ve Hayyaale’l-Felah’ta” “La havle vela kuvvete illa billah” diyeceğiz. Bunu hep birlikte söylersek ne olur? Bütün evler de günde beş defa ezanla birlikte “Allah’u ekber, Allah’u ekber” diyebilirsek, 15 milyonluk İstanbul şehrinde bir anda tek mesaj gökyüzünde çınlar. Müezzinlere bir destek verip “Evet en büyük Allah’tır.” diyoruz. Bunu sağlarsak, “en büyük filan” sözleri söylenmez olur.[2]
4- Elbiseni temizle.
Dikkat ederseniz, “Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir” sureleri ile bizler mübelliğ olarak yetiştiriliyoruz. Kim tarafından? Allah(cc) tarafından yetiştiriliyoruz. Rabbim, Efendimizin şahsında bizlere de elbiseni temiz tut diyor.
Yani tebliğci; iç dünyasını şirkten, küfürden, inkardan temizleyecektir. Dış dünyasını da pisliklerden yani görünen pisliklerden temizleyecektir. Çünkü insanlar dış görüntüye de dikkat ederler.
Bunları yapmak takvadır. Takva ise; “içini Hakk için, dışını da halk için süslemektir.” Sinan paşa;
-Beratının nişanı”Kum ve enzir”
-Siyahına tıraz olmuş”Fe tahhir”
diyerek, efendimizin uyarı için Rabbinden beratı olduğunu ve elbisesinin renk ve deseninin temizlik olduğunu ifade ediyor.[3]
5- Pislikden uzaklaş.
“Kötülüklerden de uzak dur.” Yani kötülük yapma, kötülük yapanlarla beraber olma, kötülük çarşılarında gezme, kötü arkadaşlarla birlikte olma.
Peygamber efendimizin bir hadisi ata sözü haline gelmiştir. “İslinin yanında oturanda is, misklinin yanında oturanda misk kokar.”[4] Kötülerin yanına ancak, onları kurtarmak için gidilecektir.[5]
6- Yaptığını çok görerek, nıenn (kesine, başa kakma) etme.
Bu ayeti bir kaç türlü anlamak mümkündür.
1- İyiliği çok görüp başa kakma.
2- Çok elde etmek için vermek. Yani Türkçede biz bunu. ata sözü şeklinde şöyle ifade ediyoruz. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.”‘ Bunu yapma diyor Allah (c.c). Yani verdiğini karşılıksız ver.
3- Bu yaptığın ibadetleri Rabbine karşı çok görme. Yani bu çağda bizden iyi ibadet edenler mi var canım? deme.
4- Yaptığın ibadetleri çok görerek gevşeme.[6]
7- Rabbin için sabret.
İnsanlar yüzünden bir çok ezaya ve cefaya müb’tela olacaksın, başına bir çok şey gelecek, sen onlara sabır göster. Aslında her şey Rabbimdendir. Bu insanlar vasıtadır. Yani imansızların yaptıkları Allah’ın gücü, planı programı içerisinde cereyan ediyor. Ama o insanlar bu işlerin birer vasıtasıdırlar. Onlar iradelerini kötüye kullandıkları için günaha gireceklerdir. Biz de onlara karşı sabredeceğiz, direneceğiz. Bunu da Allah rızası için yapacağız.
Sabrı şöyle tarif ediyorum ben:
Timur’a sormuşlar. “Beyefendi önüne geleni yıkıyorsun. En son Yıldırım Beyazıt’ıda Ankara’da mağlub ettin. Bu başarının sırrı nedir?” Timur’da; “Sabretmek” diye cevap vermiş. Peki Nasıl bir sabır? dediklerinde, Timur; “elini ver” demiş ve karşısındaki adamın parmağını ağ zina almış, kendi parmağını da onun ağzına vermiş. “İkimiz de ısıraca ğız.” demiş. Isırmaya başlıyorlar.
Derken karşıdaki adam dayanamayınca “aaaa..” diyerek ağzım açı yor. Timur kendi parmağını karşıdakinin ağzından çekiyor ama adamıı parmağını ısırmaya devam ediyor. Sonra bırakıyor ve diyor ki; “bat “aaaa..” diye bağırmanın sana faydası yok, bana faydası var Sabırsızlık düşmanına fayda verir. Harbde de öyledir Harb de biı ısırma sanatıdır.” demiş.
Günahla karşı karşıya geldiğimizde de, sabrederek kazanıyoruz öyle değilmi? İbadetlerimize devamda da sabredeceğiz.[7]
8- Sur’a üfürüldüğündc
9- İşte o gün, zor bir gündür.
10- Kafirlere kolay değildir.
11- Beni, tek yarattığımla (başbaşa) bırak.
12- Ona bol mal verdiğimi
13- (ctrafnıda) hazır oğullar (verdiğimi)
14- Ona (Herşeyi önüne) serdiğimi (bana bırak)
O “sûr’a” üflendiğinde, o gün kafirler için çok zor bir gündür. Beni ve xonu başbaşa bırak.
Yani kıyamet gününde o insanlar tek başına kalacaklar. Nasıl ki dünyaya tek başına geliyorlar. Mahşer gününde de tek başına kalacaklardır. Malı .ve evladı ona fayda vermeyecektir. Bu dünyaya teker teker gelen insanlar yine teker teker gidecekler. Her insan eşi ve benzeri olmayan bir tek yaratıktır. Parmak çizgisinden karekter yapısına kadar herkesi ayrı yaratan Allah’ın gücünü, ilmini, sanatını insanda görüp secdeye kapanmalı.
Allah (c.c) bu ayetlerinde, insana mal verdiğini, evlat verdiğini, makam ve mevki verdiğini, itibar verdiğini, fakat bütün bunları değerlendi-. remediğinden dolayı da kendisine yazık ettiğini belirtiyor.[8]
15- Sonra (verdiklerimi) artırmamı umar,
16- Hayır. Çünkü o ayetlerimize karşı çok inatçıdır.
17- Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
Allah’ın ayetlerine karşı inad edenlerin, inkar edenlerin işini, yokuşa süreceğini yani işlerinin zorlaştırılacağını ifade ediyor.[9]
18- Çünkü O (nasıl inkar edeceğini) düşündü ve bir ölçü koydu.
19- Kahrolası nasıl ölçtü biçti?
20- Sonra kahrolası nasıl ölçtü biçti?
21- Sonra baktı
22- Sonra surat astı, kaş çattı.
23- Sonra geri dönüp büyüklük tasladı.
24- Ve şöyle dedi: bu açık bir sihirden başkası değildir.
Mekke’nin ileri gelen kafirlerinin, Peygamber Efendimizin mesajının her geçen gün artması üzerine düşünmeye başladılar. Ölçtüler, biçtiler,
planlar kurdular, planlarını beğenmediler yeni yeni planlar kurdular. O’nun nefesini kesmek, sesinin yükselmesini önlemek, peygamberliğine son vermek için her türlü planı kurdular, tuzaklar kurdular ama
başarılı olamadılar.
Sonunda kaşlarım çattılar, gözlerini eğdiler ve Allah’ın ayetlerine sırt çevirdiler. Peygamber efendimize karşı da büyüklenme tarafına
gittiler.
Bu ayetler bize, bu günkü kafirlerin de röntgenini vermektedir. Günümüzde de imansızlar bir araya geliyorlar, düşünüyorlar, ölçüyorlar, biçiyorlar, doluya koyuyorlar almıyor, boşa koyuyorlar dolmuyor. Müslümanlara karşı kibirlenme tarafına gidiyorlar. Müslümanların kitabı ve peygamberlerinin mesajı için bir şey söylüyorlar: “Eskiden beri bilinen ve öğretilen bir sihirdir. Kendi aralarında ise; “bu, sihir de değil” diyorlar.[10]
25- Bu, insan sözünden başka birşey değildir.
“O bir insan sözüdür” .diyorlar. Günümüzde de yakın zamanda Ölmüş birisi aynı şeyi söylemişti. “O Muhammed’in sözüdür” demiştir.
Elimizde Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimizin sözleri mevcut. Kur’ân’ı okuyan her kulak sahibi insan, ikisinin birbirinden ayrı olduğunu gayet iyi bilir. Bunun için arapça bilmeye gerek yok.[11]
26- Onu sakar’a yaslayacağım.
27- Sana sakar’ı kim öğretti?
28- (O sakar cehennem) bırakmaz ve vazgeçmez.
Kafirler öyle bir kuyuya düşerler ki, oradan çıkmaları mümkün değil. İfade aynen şöyle; “dışarda kimse kalmaz, içeriden kimse çıkamaz.”
Cehennemin bir adı da “sakar.” Onu sakar’a sokacağız. Sakar’ı sana kim öğretti, kim bildirdi? O sakar ki, dışarda hiçbir kafir bırakmaz, içeridende hiçbirini dışarıya salmaz. Kurtulmaları mümkün değil. Kurtuluş ancak imanla mümkündür.[12]
29- Derileri kavurur.
30- Üzerinde ondokuz (zebani) vardır.
İnsanın vücudunun derisini yakıp döküyor.
Kendimize acıyalım. Güzel tenlerimizin yanmasını istemiyorsak ki, istemiyoruz. Öyleyse bunun için iman edelim ve arnel-i salih yapalım. Çünkü o cehennemde ne Ölüm vardır ne de yaşama. Yanmamak için, bu dünyada herşeyimizi verene, yani Allah’a ibadet ve itaat edelim.
Onun üzerinde 19 melek vardır. Yani cehennem zebanilerinin önderlerinin sayısı 19 dur. Bu 19 rakamı üzerinde dünya genelinde bir fırtına koparılmıştı. 19 rakamı ile ilgili kitap ilk yayınlandığında bana bir tanesi hediye edilmişti. Baktım yalnız besmeledeki; “Allah, Rahman ve Rahim” kelimelerinden, yalnız biri ile ilgili doğru bilgi veriyordu. Diğerleri yanlıştı.
Bu ayetteki 19 rakamı, bütün müfessirlerimizin ittifakıyla, “cehennem melekleriyle ilgili bir rakamdır.” Onlara karşı korunabilmek için biz, Allah’ın emirlerini hakkıyla yerine getirmeliyiz. Kur’anın harflerini sayıp, ondokuza uymayanları Kur’an’dan çıkarmaya çalışan bu gurup, Kur’anın hattının Rabbim tarafından yazılmadığını, cahiliye dönemi araplarının imla kurallarının aynen uygulandığını, lafız ve mananın Kur’an olduğunu ve böyle indiğini unutan insanlardır.[13]
31- Cehennem bekçilerini (on dokuzu) kafirlere imtihan kıldık ki, kitap verilenler kesin bilgi edinsin, iman edenlerin imanı artsın. Kitap verilenlerle mü’minler şüphe etmesin ve kalblerinde hastalık olan (münafık)larla, kafirler: “Allah bununla neyi murad ediyor” desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapıtır, dilediğini hidayette kılar. Rabbinin ordularını Ondan başka kimse bilemez. O, insanlara öğütten başka birşey değildir.
Allah (c.c)’ın bu ayeti de bir mucize olarak gözümüzün önüne gelivermiştir. “O cehennem yaranını biz meleklerden kıldık. Yani Allah .(c.c); O cehennemde görevli olanlar, meleklerdir diyor. Sayılan da 19 dur. Onların sayılarını biz kafirler için bir imtihan vesilesi kıldık. Ehl-i Kitabın bilgisinin sağlamlaştırılması için onu öyle kıldık. Ve iman edenlerin imanlarını kuvvetlendirmek için bunu böyle yapmaktır. Şüphelilerin şüpheleri de artar. Mü’minler ise bundan şüphe dahi duymazlar.” diyor Allah (c.c).
Niye şüphe duymayız biz? Bizim şüphe duyan aklımızı ve kalbimizi yaratan Allah (c.c)’tır. O da diyor ki, “cehennem vardır, cehennemin 19 tane meleği vardır.” Biz mü’minler olarak diyoruz ki; “benim kalbimi yaratan böyle diyorsa, ben inanıyorum. Şüphem de yoktur.” Çünkü görsem, görmekle elde ettiğim bilgi, Allah’ın verdiği bilgiden kuvvetli değildir. Zira görmem yanılabilir.
Bu Kur’ân-ı Kerim insanlık için bir öğüttür, diyor Allah (c.c). Yani Araplar için veya yalnız Türkler için değil, tüm beşeriyet için bir öğüttür.[14]
32- Hayır. Ay’a yemin olsunki,
33- Dönüp geldiği zaman geceye.
34- Ağardığı zaman sabaha (yemin olsunki)
35- Şüphesiz O (cehennem) büyük (olaylardan) biridir.
36- İnsanlığı uyarmak içindir.
Hayır! İş sizin bildiğiniz gibi değil. Ay’a yemin olsun ki, giden geceye yemin olsun ki, gelip aydınlanan ve aydınlatan sabaha yemin olsun ki, O cehennem büyük bir olaydır.
Allah (c.c) bu beşeriyeti eğitecek, top yekûn insanları eğitecek ve ellerine eğitmek üzere bir kitap veriyor ki, o da Kur’ân-ı Kerim. Peki bu eğitimin yapılacağı sınıf neresi? Sınıf topyekün yeryüzüdür. Yeryüzünün her tarafı bir medresedir.[15]
37- Sizden öne geçmek veya geride kalmak isteyene,
38- Herkes kazandığı karşılığında rehindir.
İnsanlara bir uyandır. Sizlerden öne geçen ve geride kalanlar için bir uyan olsun. Her can yaptığının karşılığında rehin tutulmuştur. Bu ayet; “suçun şahsiliği” pirensibini de, Suç ile ceza denkliğini de ifade etmektedir.
Herkes cehennemde yaptıkları kötülük kadar tutulacaktır. Kafirler ise ebedi kalacaklardır. Kendi amelimiz, kendi yaptıklarımız deyince, çoluk çocuğumuzu, komşumuzu ihmal etmeyeceğiz. Biz onlardan da sorumluyuz.[16]
39- Ancak (kitabını) sağdan alanlar müstesna.
Ancak amel defteri sağ tarafından verilenler hariç. Onlar cehennem de rehin tutulmayacaktır. Bunlar beraat hükmünü alanlardır. Yani siz cehennemden kurtuldunuz, berî oldunuz, buyurun cennete denilecek olan insanlar. Onlar bunu, birinci derecede imanla, sonra ameli salih’le elde etmişlerdir.[17]
40- Onlar cennetlerde sorarlar:
41- Suçlulardan
42- Sizi Sakar’a (cehenneme) iten nedir?
43- Dediler: “Biz namaz kılanlardan değildik,
44- Fakiri doyurmazdık,
45- (İnkâra) dalanlarla beraber bizde dalardık,
46- Biz ceza gününü yalanlardık.
47- Yakın (ölüm) bize gelinceye kadar.”
Mekke’de inen ayetlerde cehennem sahnelen daha çoktur. Yani iman etmezseniz yanacaksınız deniyor. Günümüz de bazı arkadaşlarımız; “efendim cehennemden bahsetmeyelim, cennetten bahsedelim” diyor. Bu, aklımızın bizi yanıltma sidir. İnsanı yaratan Allah, bu insanın nasıl İslâm’ı çizgiye gireceğini de bizden iyi bilir. Bu insanlar neden anlar, O iyi bilir. Onun için de Kur’an’da cehennem ve onun azabından çok yerde bahsedilir.
O cennettekiler, cehennemdekilerle konuşurlar. Veya cennettekiler kendi aralarında konuşurlar. Cehennemlik olanlara sorarlar. Peki siz niye cehenneme gittiniz. Hangi amel sizi cehenneme götürdü.
Cehennemlikler; “Biz namaz kılmıyorduk, biz fakiri doyurmuyorduk, biz İslâm’ı alaya alanlarla beraber oluyorduk. Kıyamet gününü yalanlıyorduk. Derken bu ecelimiz geliverdi.” diyor. Her gün okuduğunuz “Maun” suresinde de aynı şeyleri göreceğiz.[18]
48- Şefaatçilarin şefaati onlara fayda vermez.
49- O halde onlara ne oluyorda öğütten yüz çeviriyorlar?
Onların aracıları da onlara fayda vermez. İmansızların dünyadaki işbitiricileri, ahirette onlara hiç fayda vermiyecektir. Kafirler için kimse şefaat edemez. Ancak mü’minler için şefaat vardır.
Bütün bunları bildikleri halde, Onlara ne oluyor da bu nasihatten yüz çeviriyorlar.[19]
50- Sanki onlar ürkmüş eşekler gibiler.
51- Aslandan (ürküp) kaçan (eşekler gibiler).
Allah (c.c) imansızlar için bu ifadeyi kullanmıştır. İmandan uzaklaşan insanlar; aslandan kaçan yabani eşekler gibidirler. Günümüzde müslümanla bir yerde bulunmaktan kaçınanlar, zorunlu olarak aynı yerde bulunmak durumunda kalmışssa; “Ne kadar iyi insanlarmış, ben böyle olacaklarını tahmin etmiyordum” diyorlar. Görüyoruzki onlar kendi içindeki pisliklerden kaçıyorlar.
Mevlana Mesnevide[20] “Kur’andan kaçanlar insanlıklarını yitirip eşekleşirler, Akıl bağından kurtulan akıl, hayvanlaşır” der.[21]
52- Hayır! onlardan herbir kişi yazılmış sahifeler ister.
53- Hayır! Belki onlar ahiretten korkmazlar.
54- Hayır o bir öğüttür.
55- Dileyen öğüt alır.
56- Ancak Allah’ın diledikleri öğüt alır. Kendisinden Korunulmaya ehil olan O dur, affedilmeye layık olan da odur.
Efendimizden mucize istiyorlar. Bu istekleri inkarlarını Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/ örtmek içindir. Ellibeşinci ayette, “dileyenin öğüt alabileceğim” ifada ettikten sonra; “Ancak Allan’ın diledikleri öğüt alır” diyor. Burada çelişki yok. Bizim arzu ve isteklerimiz Rabbimin külli iradesinin içinde cereyan eder. Sofradaki yemeği ağzımıza elimizle biz götürürüz, ağzımızla biz çiğneriz ama bütün bunları yaratan ve yöneten O’dur. Felç olan biri, elini kaldırma iradesini gösteremiyor, öyleyse biz O’na sığınıp, O’ndan af dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok.
Müddessir Suresi