73 – Müzzemmil Suresi | Şifa Tefsiri
Mekke’de nazil olmuştur. Yirmi ayettir. 10,11 ve 20. ayetlerinin Medine’de nazil olduğuda rivayet edilmiştir.

Müzzemmil Suresi | Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş )
Efendimiz (S.A.V) 40 senelik hayatını Mekkeli müşriklerin ara-smda geçirdi. Bunlar içerisinde iyi dost olduğu insanlar olduğu gibi sevmediği insanlar da vardı. Her insan gibi o da iyilikleri seviyor, kötülüklerden nefret ediyordu. Ancak o toplum içerisinde iyiliklerden hoşlanmayan ama kötülüklerden zevk alan insanlarda vardı.
Bizim gibi bir toplum içerisindeydi. Ama Efendimiz bizden farklıydı. Allah (c.c) O’nu ileri de Peygamber olarak gönderecekti. Bu sebeble O’nu özel bir eğitime tabi tutmuştu, Özel olarak yetiştiriliyordu v Efendimiz o toplumun içerisinde herkes gibi evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, caddelerinden geçmiş, ticaret yapmış, insanlarla gülmüş, gezmiş, çobanlık yapmış. İnsan olarak meşru olan her şeyi yapmış. İçinden gelen bir arzu ile ara ara insanlardan ayrılarak tenha bir yerde kendini dinlemek, tabiatı seyretmek, gökyüzüne bakmak içinde Nur Dağına gidiyordu. Nur Dağına çıkıp yeryüzünü seyrederek ufkunu genişletiyordu. Böyle bir ortamda “Alak Suresi”nin ilk beş ayeti nazil olmuştur.
Peygamber efendimiz kendisine gelen ayetleri insanlara duyuruyordu. Mekke’li müşrikler o güne kadar duymadıkları güzellikte sözler duyuyorlardı. Mekke müşrikleri edebiyat sahasında epeyce ileri gitmişlerdi. Halen bile dünya edebiyatım etkileyenler arasında İmru’1-Kays, Nabiga, A’şa’,Züheyr gibi ünlü Arap edebiyatçılarının olduğunu araştırmacılar söylemektedirler.
Bu tür edebiyatçıların oluşturduğu bir toplum içerisinde, Kur’ân-ı Kerim ayetleri insanlar tarafından duyulmaya başlayınca, bir anda bu günkü ifadeyle, şok oldular. “Bu kadar güzel sözler, bu kadar veciz ifadeler bizim aramızda kırk yıl yaşamış bir insanın ağzından çıkması mümkün değil” diye hayretler içerisinde kalıyorlardı.
Yine günlerden bir gün Peygamber efendimiz (S.A.V)’in aleyhinde bir toplantı düzenleniyor Daru’n-Nedve’de. Yani bu günkü ifadeyle Mekke Parlementosunda, ileri gelen parl em en terler bir araya geliyorlar ve Efendimiz aleyhinde konuşuyorlar. “Bu bir sihirbazdır” diyorlar. Biri çıkıyor ve diyor ki; “40 yıl içerisinde biz bunun her yönünü biliyoruz, sihirle hiç ilgilenmedi ve sihirbazlara da hiç gitmedi.” Bir başkası diyor ki, “bu bir şairdir.” Diğeri cevap veriyor. “Biz şiiri biliyoruz, onun inceciklerini de biliriz. Bir başkası ise, “bu delidir” diyor.Bu tartışmalar Peygamberimizin kulağına gidiyor. Bir gün Hira mağarasında cebraili asli şekliyle gördüğünde, ürperir hemen eve gelir ve”Zemmilüni”; Beni örtün der. Bunun üzerine Rabbimiz şöyle buyurur.[1]
1- Ey örtünen (peygamber).
2- Az bir zamanı hariç geceleyin kalk
3- (Gecenin) yansında veya biraz azında (kalk).
“Gecenin bir kısmında, yansında, yarısından biraz fazla veya yarısından biraz az bölümünde geceyi ihya et.”
Biz bu ayetleri okuduğumuzda bizim de kalkmamız gerekiyor. Oturarak, yatarak, bütün ömrünü çay sohbetlerinde geçirerek ve çay sohbetlerinde devletler kurup, devletler yıkarak veya hükümetler kurup hükümetler yıkarak bir Ömür geçirmenin anlamı yok. Allah (c.c), hem bu Müzzemmil Suresinde, hem de bu sureden sonra gelen Müddessir Suresinde de “kalk ve insanları uyar” demektedir.
Günümüzde bizim eksikliklerimizden bir tanesi de başta şahsım olarak gece ibadetlerimizin az olmasıdır. Allah (c.c) Rasûlüne, bu kainatın Efendisine, bu kafirlere karşı verilecek mücadelede, başarılı olmanın yolunu gösteriyor. Gece ibadetinde Rabbiyle beraber olup güçlenmesini istiyor.
Boşalmış bir aküyü nasıl şarj yaptırılıyorsa insanlar da gündüzleyin iş nedeniyle, dolaşma nedeniyle, tebliğ nedeniyle, cihad nedeniyle, basın yayınla uğraşmak nedeniyle, dairede, askeriyede, karakolda sar-fettikleri enerjilerini toplamaları için geceleyin Rabbin huzurunda, Rabbin kelamanı okuyarak, O’nun ayetlerinden ilham ve taktik alarak iç dünyasını kuvvetlendirmesi ve Rabbin ayetlerinden şarj olması gerekmektedir. Onun için Allah (c.c), Peygamber efendimize gece ibadetini emrediyor.[2]
4- Veya (yarısının) üzerine artır, Kur’ân’ı açık, tane tane ve güzel oku.
“Kur’ân’ı tertil üzere oku.” Hz. Aliye sorulmuş! “Ya Ali! Tertil üzere okumak nedir? Bize anlatırını sın?” denilmiş. Hz. Ali; “Kur’ân-ı Kerim! in harflerini tecvid kaidelerine göre vedurak yerlerini bilerek okumak,” buyurmuş. Yani Peygamberimizin ağzından nasıl çıkmışsa öyle okumaya çalışmak. Yeterlimi? Değil. “Durak yerlerini bilerek okumak” demek manasını anlayarak okumak demektir.
Bizim bu gün okumakta olduğumuz mushaflarda durak yerleri belirtilmiştir. Mim, ta, cim, za, sad duraklan gibi. Bunları Secavendi koymuştu. Daha önce bunlar yoktu. O zamanlar durak yerlerini bilmek için mananın bilinmesi gerekiyordu. Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’i manasım bilerek okumamız gerektiğini bu ayeti kerimeyle ifade ediyor.
Günümüzde insanlarımız şöyle sorular soruyorlar. “Namaz kılarken iki rekat mı, üç rekat mı kıldım şaşırıyorum.Veya iki rekath namazda 10 defa esniyorum, bu kabul olurmu?” Bunun temelinde, okumakta olduğumuz ayet-i kerimelerin manasını düşünmemek yatmaktadır.
Dilimiz Namaz Sureleri diye bilinen surelere, alıştığı için otomatik olarak “Allahû Ekber” diyerek başlıyoruz, sonunda da “esselamu aley-küm verahmetullah” diyerek namazı bitiriyoruz. Kalıbımız namazda ama kalbimiz ise işinizde oluyor. Şair öyle diyor: , Leb zikirde, gönül fikri cihanda Arada kaldı Subha-i Mercan mütereddid.
Adamın mercandan yapılma teşbihi varmış, onunla zikir yapıyormuş. Ancak dili Allah, Allah diyor ama gönlü ise başka yerde dolaşıyor.
Bunu önlemenin yolu, namazda okuduklarımızı düşünerek okumamızdan geçiyor. “Onlar Kur’ân’m hakkını vererek okurlar”[3] ayetinin manası Abdullah İbn. Abbas’a sorulmuş, O da şöyle cevap vermiş. “Harflerin mahrecine dikkat ederek okumak, manasını anlayarak okumak, anladığı mana ile amel etmektir.” Biz bu üçüne dikkat edersek, Kur’ân okumanın hakkını vermiş oluruz.
Kur’ân’m iniş gayesi bizim bu dünya hayatımızı düzenlemektir. Öyle olunca okuyup, anlayacak ve anladığımızı hayatımıza tatbik edeceğiz.[4]
5- Şüphesiz biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.
Bu ayetteki “Ağıı1” kelimesi şu anlamdadır. Türkçemizde bir ifade vardır. “Yükte hafif, paha da ağır.” İşte Kur’ân-ı Kerim de öyledir. Alıp tartsanız, çok hafiftir. Ancak ifade ettiği mana, kıyamete kadar gelecek olan insanların ihtiyaçlarını karşılayacak derecede güçlü, büyük ve değerli. İşte böylesine değerli, böylesine ağır bir sözü sana bırakıyoruz. Buna karşı dayanıklı olmak lazım. Kur’ân-ı Kerim’e gönül bakımından da, kalp bakımından da hazırlıklı olmak gerekiyor.[5]
6- Şüphesiz gece, neş’esi daha dokunaklı ve okuma yönüyle daha
sağlamdır.
Gece ibadeti, gece kalkması, gece Kur’ân okuması, insanların üzerinde daha etkilidir. İnsan gece okuduğu Kur’ân-ı Kerim’den daha çok etkilenir.
Gece kalkıp Kur’ân okumak ve manasım düşünmek gündüzden daha farklı olmaktadır. İnsanların uyuduğu, hayvanların yuvalarına çekildiği, sessizliğin hakim olduğu, rahmet meleklerinin, gece meleklerinin ibadet edenlere Allah’ın rahmetini saçtığı bir anda, Allah’ın ayetleri okunacak olursa, insan ufkunun daha geniş bir şekilde açılmasına vesile olur. Bu Kur’ân’ı biz niye okuyacağız? Rabbim diyor ki:[6]
7- Çünkü gündüzde senin için uzun bir meşguliyet vardır.
Gündüzleyin senin, meşgul olacağın bir çok işin var.
Bir gün boyunca ticaretinizle meşgul olacaksınız, siyasetinizle, cihadınızla, tebliğinizle meşgul olacaksınız. Öyleyse bir gece önceden gündüz neyi nasıl söyleyeceğinizi ve nasıl yapacağınızın talimatını almanız gerekiyor.
İşte Onu da Allah (c.c) belirlemelidir. İnsanlar belirleyecek olursa, insan sayısınca taktik ve talimat meydana gelir. Çünkü bir insanın aklı, tüm insanların akıllarını kapsayacak derecede büyük değildir. Biz de taktiğimizi ve talimatımızı tüm akılları yaratan Allah’ın gönderdiği kitaptan yani Kur’ân-ı Kerim’den alacağız.[7]
8- Rabbinin adını zikret ve yalnız O’na yönel.
Rabbinin ismini zikret ve tamamıyla diğerlerinden alakayı keserek Allah’a yönel.
Yani tamamiyle ve her şeyinle Allah’a teslim ol. Kültür yapını Allah’ın ayetleriyle doldur. O’nunla dopdolu oldun mu, halkla ilişkilerin dosdoğru olacaktır. Gönül aynamıza Kur’ân’m ışığını alacak yerde insanların ışığını yansıtırsak yanlış yaparız.
Günümüzde insanlar yollarını aydınlatmak için bir nur arıyorlar. O nur da Müslümanların elindedir. O da Kur’ân-ı Kerim’dir. İnsanlardan endişe edip korkmayacağız.[8]
9- O, doğunun da batının da Rabbidir. Ondan başka ilah (yaratan, yaşatan, yöneten) yoktur. Öyle ise onu vekil tut.
Nur suresi 35. ayetinde de geçtiği gibi; bizim mesajımız doğuya da batıya da ait değildir. Hem doğunun, hem de batının Rabbi olan Allah’ın kelamına sahibiz biz.
Güneşin doğulusu batılısı olmadığı gibi Allah nur diye isimlendirdiği Kur’ân-ı Kerim’inin de, doğulusu batılısı olmaz. O bütün insanlar içindir. O’ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur.
Efendimiz İslâm’ı tebliğe eşinden başlıyor. Sonra yeğeni Hz. Ali, sonra diğerleri dalga dalga devam ediyor. Biz de insanlara, az veya çok oluşuna bakmadan, en güzel şekilde İslâm’ı tebliğ edeceğiz.[9]
10- Söylediklerine sabret. Onlardan güzellikle ayrıl.
Onlar ne söylerse söylesinler sen sabret. Güzel bir şekilde onlardan uzaklaş. Hicretle ilgili ilk kelime. Yani dönüpte sizin aleyhinizde laf eden insana cevap yetiştirmeye çalışmayın. Siz iş yapmaya devam edin. Eğer size hakaret eden insanlara laf yetiştirmeye kalkışacak olursanız, yolda kalırsınız.[10]
11- (Dini) yalanlayan varlık sahiplerini bana bırak. Onlara biraz zaman tanı.
O dini yalanlayanları bana bırak. O saltanat sahiplerini bana bırak, O nimetlerle şımaranları bana bırak. Onlara zaman tanı sen.[11]
12- Şüphesiz yanımızda (ateşden) boyunduruklar ve cehennem
vardır.
Bizim katımızda onları yola getirecek azab vardır. “Enkal”: bu dünyadaki azab için kullanılır. Bu dünyada biz onları cezalandırırız. Ahirette de biz onları cezalandırırız.[12]
13- Boğazda kalan yiyecek ve acıklı azap vardır.
Yedikleri boğazlarını tırmalayarak geçecek ve o inkarcılara acıklı azab vardır.
Bu dünyada Allah’ın verdiği nimetleri tatlı tatlı yerler ama, o tatlı yedikleri yemek ahiret gününde onların boğazını yakarak geçecektir.[13]
14- O(kiyamet) günde yeryüzü sarsılır ve dağlar, dağılmış kum gibi olur.
“Bir gün geiir yer sarsılır.” Ancak bu günkü depremler gibi değil. Rabbim bunun çok daha fazla şiddetli olacağını belirtiyor. Dağlar kum yığınının dağılışı gibi yok olacaktır. Böyle bir zaman gelecektir.
15- Firavun’a Peygamber gönderdiğimiz gibi size de şahidlik yapacak bir peygamber gönderdik.
Firavun’a Peygamber gönderdiğimiz gibi biz de seni bu insanlar üzerine elçi ve şahid olarak gönderdik diyor Allah (c.c). Peygamberimiz bütün insanlara rahmet olarak gönderilmiştir.[14]
16- Firavun, Peygambere isyan etti bizde onu şiddetli bir şekilde yakalayıverdik.
Bu ayet Mekke insanına bir uyarıdır. Aynı zamanda günümüz insanına da bir uyarıdır. Bakınız! Firavun O peygambere isyan etti de biz ona çok şiddetli bir azab ettik.[15]
17- Eğer inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan (kıyamet) gününden nasıl korunabilirsiniz?
Kıyametin dehşetini ifade etme bakımından Rabbim diyor ki; “O gün öyle bir gün ki, çocukların başını ağartacak kadar şiddetli”[16]
18- Onunla (kıyamet dehşetiyle) gökyüzü yarılacak. Onun va’dı yerine gelir.
19- Şüphesiz bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir.
“Gökyüzü paramparça olacak.” Bu bir uyarıdır diyor Rabbim.
Dileyen Rabbine doğru yol edinsin.
Biz insanları Rabbin yoluna doğru ulaştırmak için gayret edeceğiz ve bu yolda her şeyimizi vereceğiz. Yani bütün insanların Allah yoluna yönelmesi, cennete doğru yol alması, haram lokmalardan uzaklaşıp, vücutlarım ateşle döldurmaması için malımızı ve canımızı ortaya koyacağız.[17]
20- Şüphesiz Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisinden azını, yarısını, üçte birini ayakta geçirdiğini bilir. Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Onu (n takdirini) sayamayacağınızı Allah bildi de, tevbenizi kabul etti. Kur’ân’dan kolay olanı okuyunuz. Allah biliyorki, içinizden bir kısmı hasta olacak, diğerleri Allah’ın lûtfundan aramak için yeryüzünde dolaşacak, bir diğerleri ise Allah yolunda harbedecek. O halde O’ndan (Kur’ân’dan) kolay olanı okuyunuz, namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz ve Allah’a güzel bir şekilde borç veriniz. Kendiniz için önceden hayırdan neyi gönderirseniz, Allah katında onu hem daha hayırlı hem de daha büyük mükafat olarak bulacaksınız. Allah’a istiğfar ediniz. Çünkü Allah affedicidir, merhamet edicidir.
Gece ibadet yapılmasını, Kur’ân’dan kolayımıza geleni okumamız gerektiğini Allah (c.c) ifade ediyor. Ancak içimizden geceleri kalkıp ibadetini yapamayanlar olabilir. Veya Allah’ın nimetini aramak için yeryüzünde sefer halinde olanlar olabilir. Veya Allah yolunda cihad edenler olabilir. Bunlar gece ibadetini Allah’ın ruhsatıyla yapmayabilir. Bu ayetteki; “Kur’an’dan kolay olanı okuyunuz” kısmına dayanarak, Hanefiler; namazda kıraatin farz olduğunu, fatiha okumanın ise vacip olduğunu söylerler. Buharı , Müslim ve diğer hadis kitaplarının rivayet ettiği; “Fatiha okumayanın namazı olmaz” hadisinin Kur’an ayetini nes-hedemeyeceğini söylerler ve .Buharı, İstizan 18, Müslim salat hadis 397 deki; “Namaz için kalktığında abdest al, kıbleye yö’nel, tekbir al sonra Kur’andan kolay olanı oku” hadisini kendilerine delil getirmişler.
Namazlarınızı kılınız, zekatlarınızı veriniz ve karz-ı hasen’de bulu- , nunuz. Yani Allah için borç para veriniz. Günümüzün hastalıklarından bir tanesi. O da borç para vermeme. Paranın değer kaybetmesi nedeniyle insanlar borç para vermekten korkuyor. Bu çağda da bu emrin yerine getirilmesi gerekiyor. Bazıları bunun için 100 tane altun para ayırmış. Altun parayı veriyor borç olarak ve sonra altun olarak alıyor.
Hayırda yarış edeceğiz. Allah katında mükâfatını göreceğiz. Bu kadar hizmetlerimizin neticesinde de, yaptığımız hatalar için istiğfar edeceğiz. Allah affedicidir ve merhamet edicidir.
Müzzemmil Suresi