Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Per 9°C
Cum 7°C
Cts 9°C
Paz 10°C

59 – Haşr Suresi | Şifa Tefsiri

En son ayetleri “Hüvallahüllezi lâ ilahe illa nü” diye başlayan, bir çok insanımızın ezberinde olan, bir suredir. Medine devrinde nazil ol­muş, 24 ayettir.

59 – Haşr Suresi | Şifa Tefsiri

Haşr Suresi | Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş )

Haşr suresinin birinci ayetinin sonu “ve hüvel azizül-hakim” diye bitiyor. En son ayetinin sonu da aynı şekilde bitiyor. Her şeye gücü yeten, her şeye hükmeden, hükmünde hikmet sahibi olan, hükmü hiç-kimse tarafından bozulamayacak olan Allah’tır.” diyerek başlıyor ve aynı şekilde son veriyoruz.

Bu surede; Medine’de Peygamberimiz (S.A.V) ile antlaşma yapan Beni Nadr Yahudileri ile ilgili haberler vardır. Beni Nadr Yahudileri, bu karşılıklı savunma antlaşmasına mecburen imza atmışlardı. Yıllardan beri mücadele verdikleri “Evs ve Hazrec” kabileleri müslüman olmuş, Mekke’den gelen ve Medine’de müslüman olanlarla Peygamberimiz Devletini kurunca, gözleri korkmuş ve imzalamak zorunda kalmışlar. Yani inandıkları ve saygı duyduklarından dolayı değil, kendilerine olan güvensizliklerinden dolayı bu antlaşmayı imzalamışlar.

Sevgili Peygamberimiz Bedir savaşını kazandıktan sonra biraz daha korkulan artmıştır. Peygamberimizle mücadele etmeye göze alamamışlar. Uhud’da müslümanların mağlubiyeti, yahudileri antlaşmalarını bozmaya yöneltmiştir. Daha sonra olaylar meydana geliyor. Beni Kaynuka yahudileri önce antlaşmalarını bozuyorlar ve bunun neticesinde sürgün ediliyorlar. Bütün mallarını alarak çıkmalarına, karşılıklı antlaşma yapılarak karar veriliyor.

Peygamberimiz (S.A.V), eski antlaşmaya sadık kalınması hıyanet yapılmaması konusunda görüşme yapmak üzere gittiğinde, Beni Nadr yahudileri, efendimize bir suikast tertip ederler. Ansızın Öldürmeye te­şebbüs ederler ama başaramazlar. Bunun üzerine suçlarını mahkeme huzurunda itiraf ederler. Efendimizle yine antlaşma yaparak Medine’den çıkıp gitmelerine sevgili peygamberimiz izin verir. Taşınabilir mallarını alıp gidecekler, silah ve gayri menkulleri kalacak­tır. İşte bu olayı bize Allah(cc) bu surede naklediveriyor.

Sûrede isim olarak Beni Nadr Yahudileri geçmez. Ancak tefsirlerde ve hadis-i şeriflerde, ayetlerin işaretlerinden anlıyoruz. Siyret kitapları bu olayları bize naklediyor.

Kur’ân-ı Kerim’de niye isim verilmez? Kur’ân-i Kerim kıyamete ka­dar gelecek insanlara yol gösteren bir kitaptır. Yani “filan şahıs şöyle dedi” yerine, “şöyle diyenler”, “şöyle yapanlar ihanetlerinin cezasını bulmuşlardır, bulacaklardır da.” şeklinde ifade edilir.

Kafirlerin, münafıkların sözüne güven olmayacağı ifade ediliyor. Kıyamete kadar da gelecek olan münafıkların da sözüne güven duyul­maması gerektiğine işaret etmiş olur bu ayeti kerimeler.

Bu surede mü’minlerin silah ve hazırlık bakımından zayıf olmalarına rağmen, her türlü tedbirini alan Yahudilerin mağlub duruma düştükle­rini haber veriyor yüce Rabbimiz. Böylece kıyamete kadar gelecek olan mü’minlere şu mesaj verilmiş oluyor. Düşmanımız çelikten kaleler içerisine sığınmış olsalar bile gücünden korkulmayacaktır. Çünkü onların üzerinde olan Allah (c.c) vardır. O azizdir, o hakimdir.

Türk şairlerinden Mehmet Akif Merhum bir zirve cümle yakalamış;

-Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.

-Bu yol ki Ha k yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

Dünyada teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin, devletler üzerlerine manyetik şemsiye yapmaya kalkışırlarsa kalkışsınlar, yine de mağlub olurlar. Çünkü bu unsurların buldukları ve bulacakları bütün silahlar ce­hennemin bir tek kıvılcımına denk olmayacaktır. Akif diyor ki; cehen­nem gibi bir silaha sahip olsalar yine de bizim bu imanımızın serinliği içerisinde yok olur giderler.

Çünkü biz Allah’ın aşkı ile yanmış insanlarız. Başka bir şair;

“Biz bülbül-i Muhriki demi şevkayı firakız

-Ateş kesilir saba geçse gülşenimizden” demiş.[1]

1- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı teşbih etmekte. O herşeye galip herşeye hükmedendir.

Yahudilerle yapılan çarpışmaya geçmeden önce birinci ayet-i keri­mede rabbim: “Göklerde ve yerde her ne var ise Allah’ı teşbih etti.” Her şey Allah’ı teşbih eder. Taş da kuş da Allah’ı teşbih eder. Deniz de, yıldız da Allah’ı teşbih eder. İnkarcının saçları, kiprikleri Allah’ı teşbih eder. Kafirliği yalnız iradesini kötüye kullanmasındadır.

Bu ayet mü’mine şu mesajı verir. O Azizdir O Hakimdir. Dünyada her şey O’nu teşbih eder. Bir mü’min dünyada tek başına bile kalsa yalnız değildir. Aziz ve Hakim olan Allah onunla beraber olunca, o in­san yalnız değildir.[2]

2- İlk sürgünde ehli kitap kafirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çı­karan O dur. Siz çıkacaklarını zannetmiyordunuz. Onlarda kaleleri­nin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah (‘in azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalblerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey görüş sahip­leri, ibret alınız.

Ehli kitaptan olan o kafirleri ülkelerinden çıkaran O Aziz ve Hakim olan Allah (c.c)dir. Müslümanların aleyhine olarak İlk sürgün veya ilk toplanmalarında onları yurtlarından çıkaran Allah (c.c)’dır. Veya sür­gün için hepsinin bir araya toplanmasında onları yurtlarından çıkaran Allah (c.c) dır.

Peygamberimiz Beni Nadr Yahudilerini önce muhasara altına alıyor. Bildiğimiz gibi Peygamberimizin hayatta hiçbir zaman niyeti öldürmek değildir. Niyeti; İslâm’ın bütün insanlığa ulaşmasıdır. Yahudiler kalelerinin içerisine sığınmışlar, Medine’den Küba’ya doğru giderken sol tarafta kalan hurmalıklardan 10 km ileride ki yerde yaşamışlardır.

Kalelerinin içerisine sığınmış olan yahudilere Peygamberimiz he­men saldın düzenlemiyor. Saldırsa iki taraftan da kan dökülecek. Onların mecbur kalarak kalelerinden çıkmalarını istiyor peygamberi­miz. Bir rivayete göre 10 gün bekliyor ve bu süre İçerisinde korku on­ların yüreklerini kaplıyor. En değerli mallarından olan dışarıdaki hur­maları bazılarını gözlerini korkutmak ve harb tekniği olarak müslüman-lar kestiler. Bunun üzerine yahudiler peygamberimizle bir antlaşma imzaladılar. Yurtlarını terk edip gittiler. Bu gidişi Allah (c.c) kendisine nispet ediyor. Onları ülkelerinden çıkaran Allah (c.c)’dır buyuruyor.

Onların çıkacağını siz de zannetmiyordunuz. Onlar da; “bu kaleler bizi korur” zannı içerisindeydiler. Yani Muhammed adamlarıyla bera­ber gelse bize bir şey yapamaz. Kalelerimiz bizi korur diyorlardı. Ama Allah (c.c) onların hiç hesab etmediği yerden geldi ve onları cezalan­dırdı.

“Hiç hesab etmedikleri yerden” ne demek? Bu çok önemli bir cümle­dir. Yani onları oradan çıkaracak olayları halletti anlamına geliyor.

Günümüzdeki bir kısım akılcı mü slü m ani arı m iz yanlış bir kanaatin içerisindeler. “Valla hocam bana akıllı ve mantıklı bir yol göster.” Amerika’nın doları çok güçlü, askerleri çok güçlü, teknolojisi çok güçlü, siyaseti güçlü. Bunun yıkılması için bana bir ip ucu ver” diyor. Ben de ona diyorum ki; biz bu ayet-i kerimeyi bundan 20 sene öncede tefsir ediyorduk. O zaman diyorduk ki; “bu dünyayı paylaşan iki devletten hem Rusya hem de Amerika gider. Çünkü zulüm üzerine hayatını de­vam ettiren bir devlet dünya tarihinde olmamıştır.” Gider bunlar dedi­ğimizde aynı şeyi siz o zaman da söylemiyor muydunuz? Söylüyordunuz.

Peki bu Rusya nasıl gitti? Afganistanlı iki koca donlunun çakar al­maz tüfekleriyle nasıl gitti. Hiç hesab etmediğimiz yerden gitti. Bir gün gelir Amerika da senin ve benim hiç hesab etmediğimiz, Amerika’nın hatırından geçirmediği yönden onu götürür.

Allah (c.c) Onların kalplerine korkuyu attı. Yahudilerin kalplerine korkuyu saldı. Allah’ın azabı hesab etmedikleri yerden geliyor. Onlar şunu biliyordu. Peygamberimizin ashabının sayısı belli, ellerindeki si­lah da belli. Yahudiler hem sayılarına hem de kalelerine güveniyorlar.

Peygamberimizin kendisini tanıtan bir hadis-i şerifinde de; “Allah (c,c) ben gitmeden iki aylık yola benim korkumu salar” buyuruluyor.

Korku yürekleri bürüyünce bileğin yapacağı bir şey yoktur. Çünkü bileği yönlendiren yürektir.

Bakıyorlar ki ülkeleri ellerinden gidecek, müslümanlann eline sağ­lam olarak geçmesin diye kendi elleriyle kendi evlerini tahribe yöneli­yorlar. Mü’minler de onları dışarı çıkaralım diye onların evlerini tahrib ediyorlar. Böylece mağlub duruma düşüveriyorlar.

Ey görüş sahipleri! Hem maddi gözle görenler hem de basiretiyle görenler, olayların arka planını araştıranlar! Dünden ibret alın..!

Bize tarihi bir olayı anlatmak için Rabbim bu ayetleri indirmemiştir. Kıyamete kadar gelecek olan kafirlerle yapılacak olan mücadelelerde;

  1. Hedefin adam öldürmek olmadığını, ama insanları cehenneme gö­türmeye niyetli bu şebekelerin de saltanatlarına son vermenin gerekti­ğini,
  2. Kafirler gökyüzünde uydular yapsalar ve oralara yerleşseler, yine de onlardan korkulmaması gerektiğini. Çünkü çelikten kale içerisinde olanların yüreği çelikten değildir.

Ayette “ilk sürgünleri için toplanmalarında” buyuruyor. Bu yahudi-lerle peygamberimizin ilk karşılaşması. İlk çıkarılış. İkinci çıkarılış için tefsirler; Hz. Ömer (r.a.) zamanında, Arap yarım adasında yahudi ve Hıristiyan bırakılmadığı zamandır diyor. Bu tefsircilerimizin bir yoru­mudur tabiki. Ancak gerçekten bu ikincisi midir yoksa başkası mıdır bunu bilemeyiz.[3]

3- Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı elbette onlara dünyada azap ederdi. Ahirette ise onlara ateş azabı vardır.

Eğer Allah (c.c) onlara bu sürgünü yazmamış olsaydı bu dünyada onlara da azab edecekti.

Ahirette onlar için azab vardır.

Sürgün edilmekle bu dünyadaki azabları biraz hafifletilmiş oluyor. Ahirette azab devam edecek.

Günümüzde kendisini Allah’tan daha merhametli kabul eden bir kişi var Türkiye’de. Günümüzdeki yahudiler ve hristiyanlar da cennete gi­decek diyor. Bu insan ayetleri görmüyor veya görmezlikten geliyor. Ama bu ayette Allah, Yahudiler için ahirette ateşin azabı vardır diyor.[4]

4- Bu (sürgün ve ahiretteki ceza) onların Allah’a ve Rasûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah’a karşı gelirse şüphesiz Allah’ın azabı şiddetlidir.

Bu Allah’a ve Rasûlüne muhalefet etmelerin dendir. Yan çizmelerin-dendir, O’na karşı gel meleri ndendir. Kim Allah’a karşı gelirse onun için azabın en şiddetlisi vardır.

Yahudiler Allah ve Rasûlüne muhalefet ettiler, karşı geldiler, isyan ettiler, dünyada sürgün cezasına, ahirette cehennem cezasına çarptı­rıldılar. Ama bu Yahudilere has değil.

Rabbim genelleştiriyor. Allah’a karşı gelen, Allah’a isyan eden, Allah karşısında kendisini de bir taraf kabul eden, yani “sen dersen ben de derim, sen yasak koyarsan ben de yasak koyarım” diyenlerinde şiddetli bir azab ile cezalandırılacaklarını Allah (c.c) bize haber veri­yor.[5]

5- (Harp taktiği olarak) Değerli hurma ağaçlarından kestikleriniz de, (kesmeyip) kökleri üzerinde bıraktığınız da, hep Allah’ın izniyle-dir ve fasıkları rezil etmek içindir.

Beni Nadr Yahudileri kuşatma altına alındıklarında müslümanlar harb taktiği gereği, hurma bahçelerinden (Beni Nadr Yahudilerinin) değerli hurmalarının bir kısmını kesmişler.

Bu da Allah’ın izniyledir. Sahabe bu konuda kendi arasında ihtilaf etmişler. Rabbim de harb taktiği gereği kestiklerinin kendi izni içeri­sinde olduğunu, bununla o kafirleri, o fasıkları rüsvay ettiklerini ifade ediyor. Yani çevreye ancak harp taktiği gereği zarar verilebileceğine izin verilmiş olur bu ayetle.

Dikkat edin Kur’ân-ı Kerim nelerden bahsediyor. Bize yüz senelik zaman içerisinde Kur’ân anlaşılmaz, ancak arapçası okunur, perşembe günleri ölülerin ruhuna ithaf edilir, ramazan günlerinde manasını anla­madan hatim edilir şeklinde tanıtıldı. Halbuki ne güzel anlıyoruz değilmi?[6]

6- Allah’ın, onlardan Rasûlüne geri verdiği fey (harpsiz elde edilen ganimet) ki, siz ona at veya deve koşturmadınız, Ancak Allah peygamberlerini dilediklerine musallat eder. Allah herşeye gücü yetendir.

Allah (c.c)’ın Rasûlüne geri vermiş olduğu malların hükmünü beyan ediyor bu ayet.

İfadeye dikkat edin: “Allah’ın Rasûlüne geri verdiği mallar. “Efae” kelimesinde “geri verme” manası vardır. Bu ne demek? Al-i İmran Süresindeki bir ayet-i kerime de “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın, dilediğini aziz eylersin, di­lediğini zelil eylersin, geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye ka­tarsın, ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın, sen herşeye kadirsin” diye buyuruyor Allah (c.c).

Siz bu araziyi harb etmeden aldınız. Üzerlerine bir at sürmediniz. Bu topraklan Allah (c.c) Rasûlünün yönetimine vermiştir. Allah dile­diğinin üzerine Rasûlünü galip getirir. Allah her şeye kadirdir.[7]

7- Allah’ın şehirlerin halkından Rasûlüne geri verdiği fe-y’i(harpsiz elde edilen ganimet) Allah’a, Rasûlüne, yakınlara, yetim­lere, fakirlere, yolda kalanlara aittir. Böylece içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size neyi vermişse alı­nız. Size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah’dan sakının. Şüphesiz Allah’ın azabı şiddetlidir.

Allah’ın, Rasûlüne geri verdiği bu mülkün; dağıtımı Allah’ın Rasûlüne aittir. Yönetim ve denetim Allah’ın koyduğu kurallara göre olacak bir kere. Allah Rasûlü ihtiyaçlarını bu “fey” den karşılayacak. O peygamberin zekat almayan yakın akrabalarına da, bu fey’den kesile­cektir. Ayrıca yetimlere, fakirlere ve yolda kalmış insanlara bu fey’den verîlecekir. Niçin? Sizden zenginler arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın diye. Yani mal, zenginden zengine taşınan bir şey olmasın.

Allah’ın Rasûlü size neyi vermişse onu alınız neden sizi yasaklamışsa hemen son veriniz. İşte Sevgili Peygamberimiz (A.S.)’in hadislerine de uymamız ge­rektiğine ilişkin bir ayet-i kerime de budur. Sevgili Peygamberimizin hadislerine uymamızla ilgili Kur’ân-ı Kerim’de 200 üzerinde ayet-i ke­rime sıralanabilir.

Bir çok ayet-i kerime “Allah’a ve Rasûiüne itaat ediniz” diye başla­maktadır.

Allah’tan sakınınız. Şüphesi Allah’ın azabı şiddetlidir. Sevgili Peygamberimizin söyledikleri, onayladıkları ve yaptıklarının delil olacağını, Allah (c.c) bu haşr suresinin 7. ayetinde; “Rasul size neyi veriyorsa onu alınız, neyi size yasaklıyorsa hemen vazgeçiniz, yapmayınız” diyerek bize bildiriyor.

Günümüzde bir kısım insanlarımız uydurma hadislere yapışıyor, öbürleri de onlara kızıyor sahih hadisleri de reddediveriyor. Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerini reddetmek, bizim için peygamber örnek ve önder değildir demek aynı zamanda Kur’ân’ı inkar etme an­lamına gelir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm de Allah (c.c). Sevgili Peygamberimizin emrine uymamızı; “etîullâhe ve etiurrasule, Allah’a itaat ediniz, Rasûle itaat ediniz” ayetiyle ifade etmektedir.

“Sen büyük bir ahlak üzeresin” buyuruyor Peygamberimiz için Allah (c.c). Ahlak nedir? Bir insanın bütün davranışlarının toplamına denir. , Peygamber efendimizin bütün davranışlarının toplamını Allah (c.c) onaylıyor demektir.

Günümüzdeki bazı geri zekalılarımız ise onaylamıyor. Bu, sevgili peygamberimizin ahlakından hiçbirini etkilemez.

Bu sebeble bizim için hem peygamberimiz Örnektir. O’nun nurunun aydınlığını alan, Kur’ân’ın nasıl yaşanacağını sevgili peygamberimizin hayatına bakarak” Öğrenen ashab’da bizim için önderlerdir, çünkü Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’inde Ensar ve Muhacirini de övmüştür.[8]

8- (Bu ganimetler) Yurtlarından ve mallarından çıkarılan, Allah’ın lütuf ve rızasını arayan, Allah ve Rasûiüne yardım eden fa­kir muhacirlere aittir. İşte onlar sadıkların ta kendisidirler.

Evlerinden, mallarından, diyarlarından, yurtlarından çıkarılan fakir muhacirler ki, Allah’ın lûtfuna keremine ve rızasına erebilmek için, yurtlarından çıkmayı göze alan bu muhacirlere; Beni Nadr Yahudileri sürgün edildikten sonra, kalan mallarının taksimi ile ilgili bir ayet-i ke­rimedir bu.

Mal kazanmak için ne kadar zorluk çektiğinizi gözlerinizin önüne getiriniz. Bir gün geliyor Allah (c.c)’in dinini yaşamak ve yaşatmak, böylece, Allah’ın rızasını kazanmak için o dişi ve tırnağı ile kazandığı malından ayrılmak zorunda kaldığında, ikisi arasında tercih gerekti­ğinde (yani Rabbin dinini, Rabbin rızası doğrultusunda yaşamak mı?, yoksa evinde zillet içerisinde yaşamak mı? Allah’ın rızasını arayıp, evinden ayrılan insanlara Allah (c.c) bu dünyada da mülk verdiğini gösteriyor.

Onlar Allah’a ve Rasûiüne yardım ettiler. Yani Allah’ın dinine yar­dım ettiler. İşte onlar sadık olanlardır.

  1. Sözleriyle sadıklar. Şehadet kelimesini getirmişler. Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yönetenin olmadığına yürekleriyle inanmış­lar, dilleriyle söylemişler.
  2. Fiilen sâdıktırlar.
  3. Uygulamalarıyla sadıktırlar.

Onların doğruluğunu rabbim mühürlüyor. Onun için Ashaba dil uza­tanların ahirette dili cehennemde dağlanır. Buna dikkat edelim.

Günümüzde bir kısım müslümammizda bir kısım sahabeye dil uzatma hastalığı başlamıştır.

Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasındaki olayı bir ilim adamımıza sor­muşlar: “Efendim şu olayı bir anlatıverseniz” demişler. Hoca, efendi de demişki; “onlar kılıçlarını kana bulamışlar, biz dilimizi kana bulamıya-lım” demiş.[9]

9- Onlardan (Muhacirlerden) önce yurda yerleşen ve iman sahibi olanlar (ensar) kendilerine hicret edenleri severler ve (Muhacire) verilen (ganimet) ler konusunda yüreklerinde bir ihtiyaç duymazlar ve ihtiyaçları olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir­ler. Bu ayette de Ensar övülüyor.

Ensar: Mekke’den Medine’ye hicret eden mü’min kardeşlerine, önce gönüllerini açan, sonra kucaklarını açan insanlar. Evlerinin kapılarını sonuna kadar açmışlar. İki dönüm tarlası varsa bir dönümünü kardeş­lerine bağışlamışlar.

Onlar Medine’ye yerleşmiş imanlarını gönüllerine yerleştirmiş, iman yurdunun sahipleri! Kendilerine hicret edip gelenleri seviyorlar. Kendileri ihtiyaç sahipleri oldukları halde o muhacirlere verilenlerden dolayı yüreklerinde herhangi bir üzüntü ve keder hissetmiyorlar.

Yani Beni Nadr Yahudilerinin geride bıraktıkları gayr-i menkul mal­ları olan “fey”, muhacirler arasında dağıtılırken, Medine’li mü’minler yani Ensar, yüreklerinde hiçbir eziklik hissetmemişler. Efendimiz Ensar’a da dağıtmayı teklif edince Ensar; “bizim mallarımızı eşit bir şekilde dağıtmana razıyız.” demişler.

Bu nasıl olur? Bunu rabbim cevaplıyor. “Nefsinin cimriliğinden kim korunursa işte kurtuluşa erenler onlardır.” Burada “korunursa” denili­yor. Bu kelimeye iki türlü mana verilebilir.

  1. Kişi kendi gayretiyle kendisini cimrilikten korursa.
  2. Kimi Allah korursa manası var.

Bana göre ve tefsircilerimizin çoğunluğuna göre de, birincisi daha doğrudur. Bizi Allah korusun, bizi bize bırakmasın. Sevgili Peygamberimizin de bir güzel duası var “Ya Rabbi! bir göz açıp kapa­yıncaya kadar beni bana bırakma. “Bu duayı çok okuyalım.[10]

10- Onlardan (Muhacir ve ensardan) sonra gelenler: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin” derler. Bu ayet çok güzel bir duadır. Bu ayet-i ezberleyiverin.

Onlardan sonra gelenler şöyle derler: “Ey bizim Rabbimiz! Bizi af­fet, kardeşlerimizi affet, bizden önce imanla geçen kardeşlerimizi affet: Bizden önce gecenler;

1.Ölmüş olanlar,

  1. Bizden Önce bu davaya hizmet etmiş ve sağ olanlar kastedilir. “Ya Rabbi! Yüreğinde iman olan hiçbir kuluna bizim kalbimizde kin bırakma.” Bu duayı bu günlerde çokça okumalıyız. Hiçbir Mü’mine karşı yüreğinizde kin taşımayın. Kin besleyecek çok din düşmanı var.[11]

11- Münafıkların, kitap ehli kafir kardeşlerine: “Eğer siz (yurdunuzdan) çıkarılırsanız bizde çıkarız, sizin aleyhinizde ebediyen kimseye itaat etmeyiz, eğer savaşa tutuşursanız size elbette yardım ederiz.” dediklerini görmedin mi? Allah onları yalancı olduklarına sahicilik eder.

12- Eğer onlar (Beni Nadr Yahudileri) çıkarılsalar onlarla beraber (münafıklar) çıkmazlar. Eğer harbe tutuşsalar onlara yardım etmez­ler. Yardım etseler bile sırtlarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar.

Medine’de yaşayan münafıklar Medine’nin çevresindeki yahudiler-den olan Beni Nadr kabilesine diyorlar kî; Eğer siz bu ülkeden çıkacak olursanız veya çıkarılacak olursanız bizde sizinle beraber çıkarız.

Yani “biz sizin arkadaşınız, kardeşiniz, yardımcınızız. Sizin dışı­nızda hiçbir kimseye itaat etmeyiz. Size karşı harbedilecek olursa biz size yardım edeceğiz.” diyorlar. Allah (c.c) da.sevgili Peygamberimize haber veriyor. “Allah şahiddir ki, onlar yalan söylüyorlar.

Eğer Yahudiler Medine’den çıkarılacak olsalar münafıklar çıkmaya­caklar. Eğer onlara karşı harbedilecek olursa Medine’li münafıklar on­lara yardım etmeyecekler. Yardım etmeye kalkışacak olduklarında sıkıyı görünce sırtlarını dönüp kaçacaklar. O’ndan sonra da yahudilere hiç bir yardım edecek olmayacak.[12]

13- Onların göğüslerinde sizin korkunuz, Allah korkusundan daha şiddetli. Bu onların anlayışsız bir toplum olmalarındandır.

Niçin böyle yaparlar bu münafıklar? Allah’tan fazla Allah’ın kulların­dan korkarlar. Bu da akılsızlıklarından işin inceliğini bilmemezlikten kaynaklanmaktadır diyor Allah (c.c). Allah’tan ziyade kalplerinde sizin korkunuz daha şiddetli diyor Allah (c.c).

Günümüzde de öyle değilmi? Günümüzdeki imansızların televizyondaki ve radyodaki konuşmalarına bakıyorum da, Allah’ı rahatlıkla hafife alıyorlar. “Allah’ı bizim işlerimize karıştırmayız” diyorlar. Bunu söylerken Allah’tan korkmuyorlar.[13]

14- Onlar sizinle ancak surlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında savaşırlar. Onların kendi aralarındaki çatışmaları çetin­dir. Sen onları birlik sanırsın, kalbleri paramparçadır. İşte bu, onla­rın akılsız bir toplum olmalarındandır.

Siyasal Bilgiler Fakültesine giden dostlarımız var. Orada öyle şey­ler öğretiliyor ki; “Vallahi kardeşim siyaset sahnesinde batılı bizden çok ileri yapacak bir şey yok. Dünyanın hesabını yapmışlar. Ormanların, insanların hesabını yapmışlar. Bizim görevimiz, onlar ne verirse tutacağız ne verirse yutacağız” diyorlar. Ancak Rabbim de bize siyaset öğretiyor.

“Onlar sizin karşınızda topyekün çıkıp harbedemezler. Ancak çok korunmuş kalelerin içerisinde veya sağlam duvarlar arkasından harbe-rîerler. Yani bu günkü ifadeyle tanklarının, uydularının uzaydaki füze­lerinin arkasından savaşabilirler. Müslümana karşı birlik oluyorlar ama kendi aralarında da kavgaları çok şiddetlidir.

Almanya ile İngiltere arasındaki kavga; bizim onlarla olan kavga­mızdan daha şiddetlidir. Yeterki bu ince siyaseti kavrayabilecek Kur’ân’i eğitimden geçmiş insanlar olalım. Rabbim en doğrusunu söy­ler.”

“Ama hocam! onların birlikleri var. Uluslararası işbirliği örgütleri var. Harb sanatında, ekonomide, siyasette işbirliği kurmuş­lar, “derseniz!? Rabbim’de diyorki; “Sen onları birlikte zannedersin.” “Ama hepsinin kalpleri ayrı ayrıdır.” Nasıl ki mideler ayrı ayrıdır, kalplerde ayrı ayrıdır. Bu birlikteliği biz şöyle görelim. Çok afedersiniz: Bir leş etrafındaki köpekler gibidir. Buna birlik denilmez. Buna bir çıkar uğrunda biraraya gelme denilir.

Bunlar, onların aklı başında olmayan bir toplum olmaları nedeniyle­dir.[14]

15- Durumları, onlardan yakın bir zaman önce yaptıklarının cezasını tadanları (Bedir müşrikleri) nın durumu gibidir. Onlar için açık bir azap vardır.

16- (Münafıkların) durumu şeytanın durumuna benzer. O (şeytan) insana: “İnkar et” demişti. (İnsan) inkar edincede: “Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi Allah’dan korkarım” demişti.

17- Sonunda ikisinin(azan-azdıran) de akıbeti; içinde ebediyyen kalacakları ateş oldu. İşte zalimlerin cezası budur.

Bunların durumu, daha önce yaptıklarının cezasını çekenlerin duru­muna benzer. Yani Kureyş’in Peygamberimize karşı inatla ve acıma­sızca saldırmalarının neticesinde, Bedir’de cezalarını çekmişlerdi. Bunlar da cezalarını çekerler.

Medine’deki münafıkların, Medine’deki yahudilere; “biz sizinle beraberiz” dey ipte sonra vaz geçmeleri şeytanın durumuna benzer.

Şeytan da önce insana “Gavur ol” diyor. Onlara vesvese veriyor, birçok şüpheler uyandırıveriyor. O kafir oluverince bu sefer şeytan di­yor ki; “ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korka­rım. Ben senin yanında duramam. Senin kafirliğine ben dayanamam” deyip ondan uzaklaşıveriyor.

Bu ayetin tefsirinde İbn Kesir, İbn Cerir Taberi’den naklen, Hz. Abdullah b. Mesud’dan haber verdiği bir olayı nakleder;

“Şeytan bir rahibi azdırmak ister. Onu kafirleştirir. O’nun yanma bir kadın gönderir. Kadınla beraber olmasını sağlar. Kadından zina mah­sulü bir çocuk meydana gelir. Bu defa çocuğu öldürmesini ister, Rahip çocuğu öldürür. Sonra da kadını öldürmesini telkin eder, kadını da öldü­rür. ‘Seni bu işten kurtarırım ama bana secde edersen’ demiş şeytan.

Rahib şeytana secde edince şeytan’da demiş ki; “ben senden korku­yorum, ben senden uzağım” demiş ve uzaklaşmış.”

Hataya bir defa Hüsünce ardından binlerce hata gelir. Bundan kur­tulmanın yolu da şeytanın vesveselerinden hiç birini aklımıza koyma­maktır.[15]

18- Ey iman edenler, Allah’dan sakının. Herkes yarına ne hazırla­dığına bir baksın. Allah’dan sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınız­dan haberdardır.

İnsan günlük hayatında hep yarınına göre kendisini ayarlar. Mesela çocuklarınızı hep yarına göre yetiştiriniz. İlk okuldan sonra gideceği okulu ayarlıyor, hesaplıyor ona göre faaliyet yürütüyorsunuz. Orta öğ­retimden sonra yüksek öğretimde nereye gitsin, hangisine giderse dünyevi ve uhrevi kazançları olabilir diye araştırmalar yapıyorsunuz.

Gençliğinizde ihtiyarlığınız için hazırlıklar yapıyorsunuz. Evim ol­sun, arabam olsun istiyorsunuz. Bütün ömrümüzde yaptığımız çalış­malar yarına yöneliktir. Ama bu dünyanın yarınları bitiyor. Bir sonu var.

Kur’ân-ı Kerim’de kastedilen yarın: “ahirettir.” Allah (c.c) bu on se­kizinci ayet-i kerimede; “Ey iman edenler! Ey Allah’ın varlığını birliğini kabul edenler! Kur’ân’ı tasdik edenler! Peygamberin getirdiği herşeyi tasdik eden kişiler! Doğrulayanlar! inandıklarını dille söyleyen, kalple onaylayan, fiiliyle de bunu yerine getirenler! Allah’tan sakınınız. O’nun sevgisini yitirecek hiçbir eyleme girmeyiniz.” buyuruyor.

Her can yarına ne hazırladığına da bir baksın. Yarın yararlanmak üzere neleri Önden gönderdiğine bir bakıversin. Allah (c.c); “sonu gelmez seneler de orada kalınacak” diyerek bize bildiriyor. O ebedi yarına ne hazırladığına her can, her nefis bir bakıversin diyor Allah(c.c).

Herkes bir hazırlık yapmalı. Bu hazırlığın başı da Allah’tan kork­maktır. Allah’tan korkmak demek Allah’ın bu yurdunda yürürken, ko­nuşurken yerken, içerken, her türlü faaliyetleri yürütürken Allah’ın ku­rallarına uyup uymadığına dikkat etmesi,ve uymaya özen gösterme­sine takva hali diyoruz.

“Azık alınız. Azıkların en hayırlısı takva azığıdır.”[16] “En güzel elbise takva elbisesidir.” Şüphesiz Allah (c.c) yapmakta olduğunuz her şeyden haberdardır. Gizli kalan hiçbir şey yok.[17]

19- Allah’ı unutan ve Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasıkların ta kendisidirler.

Allah’ı unutan insanlar gibi olmayınız. Bu bize emrediliyor. Allah’ı unutanlara Allah’a iman ediniz diye emredilir. İman edenlere ise, şu Allah’ı unutan insanlar gibi olmayın diye emredilir.

Allah’ı unutan insanlar kime zarar verebilirler? Rabbim diyor ki; “Allah’da onlara kendilerini unutturuverdi.” Dikkat edin.! Kıyamete ka­dar gelecek olan insanların özellikle ateistlerin, ataistlerin durumunu açıklayan bir ayet-i kerime. Allah’ı unutanlara Allah kendilerini unutturur.

Bir insan kendisini nasıl unutur? Şöyle unutur. Hani dalgındım, bir anda dalıvermişim ve trafik kazası bundan meydana geldi diyor. Bir anlık dalgınlığın zararı kişinin kendisinedir. İşte böyle bir ömür boyu dalgın yaşayan insanlar vardır. Bu insanların da cezaları kendilerine-dir. Kendileri kendilerinin odununu hazırlamaktadırlar, kendi ateşlerini yakmaktadırlar. Kendi ateşlerine günahlariyla, isyanlarıyla, inkârlarıyla benzin sıkmaktadırlar.

İşte onlar fasıkların ta kendileridir.

Allah’ın itaatinden çıkmış, Allah’ın çizgisini çiğnemiş, dışarıya çık­mış insanlardır bunlar.[18]

20- Ateş yaranı ile Cennet yaranı bir değildirler. Cennet yaranı muradına erenlerdirler.

Cehennem yaram ile yani cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa erenler, kazananlar, başarıya ulaşan insanlar­dır. “İyiliklerle kötülükler denk değildir” diye ayet vardır.

İyiliği seçen, yani İslam’ı seçen bir insanla, isyanı seçmiş insan denk değildir. Başarılı insanlar cenneti elde edenlerdir. Cenneti elde etmek için de imanımızın çok kuvvetli olması lazımdır. Bizim imanımız bizim vicdanımızın zabıtası olmalıdır.[19]

21- Eğer biz Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirseydik, sen onu Allah korkusundan baş eğmiş çatlamış olarak görürdün. Düşünsünler diye insanlara bu misalleri anlatıyoruz.

Eğer bu Kur’ân herhangi bir dağın üzerine indirilseydi, dağ Allah’a olan haşyetinden param parça olurdu.

Haşyet; çok sevdiğiniz birinin yanına vardığınız da onun size karşı olan sevgisinden bir şeyin eksilmemesi için oturuşunuza, kalkışınıza, konuşmalarınıza dikkat etmenize denir. Asıl haşyet Allah’a karşı ol­malıdır. Çünkü bütün sevdiklerimizi yaratan O’dur.

Böylesine güzel, böylesine hikmetli, Allah kelamının hakkını ben veremem endişesiyle parçalanır.

Rabbim dağlara indirmemiş Kur’ân’ı. Dağlar insan için yaratılmıştır, yıldızlar insan için yaratılmıştır, güneş insan için yaratılmıştır. Yani bir insana yapılan masraf dünyanın bütün altını gümüşü, yakutu ile karşı­lanamaz.

İnsana sözlerin en güzeli olan Allah’ın kelamı indirilmiştir. “Allah en güzel kelamı indirmiştir. En güzel söz Allah’a aittir.” Öyleyse biz bu kitabın kıymetini bileceğiz.

Kur’ân’ın kıymetini bilmek onu okumaktır, hatmetmektir. Ancak O’nu okumaktan gaye tefsirini okumaktır.

Kur1 ân’a isyan edenler, onu inkar edenler dağlardan daha aşağıdır­lar. Hatta Bakara suresinde Allah (c.c) “Onlar taşlar gibidir. Hayır! taşlar gibi değil. Çünkü nice taşlar vardır ki onlardan sular fışkırır. Bunlar taşlardan daha katıdır.” buyruluyor.

Bir Türk şairi de kafiri anlatırken diyor ki;

Binlerce Ferhat bir araya gelse, kafirin yüreğinden bir damla su çı­karamaz.

Allah (c.c) böylece bize örnekler veriyor ki, insanlar düşünsünler, ne yaptıklarını anlasınlar.[20]

22- O öyle bir Allah’dır ki, Ondan başka ilah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur. Gizliyi de açığı da bilir. O Rahmandır, Rahimdir.

Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuş: “Kim bu Haşr suresinin son 3 ayetini “Euzubi ila hissemi-il alimi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim” diyerek okursa ve o gün akşama kadar ölürse şehit sevabı alır. Aksam okursa ve ölürse şehit olur. Allah yetmiş bin melek gönderir de okuyana dua ederler.”[21] Bu sevaba nail olmak için 1400 seneden beri müslümanlanrmz tarafından okunmaya devam ediliyor.

Allah (c.c) bir ayetinde: “En güzel isimler Allah’a aittir, Siz o güzel isimlerle Allah’a dua ediniz.” buyuruyor.[22] Yani kendisine nasıl dua etmemiz gerektiğini yine kendisi bize öğretiyor. Onun için sevgili Peygamberimizin bütün dualarına dikkat edin. Sahih hadisler­den bize gelen dualara dikkat ederseniz, duanın içerisinde esmau’l-husna ağırlıktadır.

Bir ayet-i kerime de, Allah’ın 16 tane ismi vardır. “O Allah ki O’ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur.” Sabahleyin kalkıp sabah namazınızı kılıyorsunuz ve namazınızın ar­kasından bunu okuyorsunuz. Biraz sonra hayata atılacaksınız. Hayatta karşınıza çeşitli insanlar çıkar. Siz sabahleyin kendinizi bile-yiyorsunuz. “Bugün akşama kadarki hayatımda birileri karşıma çı­kar, Rabbimin emrine zıt bir emir verirse, Rabbimin yasağına zıt bir yasak koyarsa ve buna zorlarsa, ben onu yapmam. Çünkü ben Allah’a ibadet ediyorum, Allah’a itaat ediyorum. O’nun yap dediği doğrudur, yapma dediği de doğrudur” diyerek kendimizi şartlandırı­yoruz.

Allah gizlide olanı da bilir, açıkta olanı da bilir. Halbuki günümüzde kendisini ilah yerine koyanlar; açık olanlar kendi akılları oranında bilir­ler. Gizli olanları ise zaten bilemezler. O Rahmandır, O Rahimdir.

Yeryüzünde gördüğümüz herşey Allah’ın Esmau’l-Hüsnasının birer tecellisidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde; Allah’ın 99 ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete gider” diyor. Hadisi Buhari, Müslim ve bir çok sahih hadis kitaplarında bulabilirsinizBuradaki “sayarsa” diye terceme ettiğimiz “Ahsaha” kelimesini şerhederlerken: öğrenen, anlayan, hayatına tatbik eden kişi diye manalandirmişlardir.

Tirmizi ile İbn Mace ise hadisi verdikten sonra, 99 Esmau’l-Hüsnayi da saymışlar.[23] Ebu Hureyre (R.A)’nm rivayeti ile bize nakledivermişlerdir.

Diğer hadis kitaplarında yalnız Allah’ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete gider der ama 99 esmayı saymaz. Şimdi burada Tirmizi’nin rivayet ettiği 99 Esma-ul Hüsna’yı veriyoruz.

Ama tarihimiz boyunca her mezhepten değerli ilim adamlarımız es-maül husna şerhi ile ilgili çok güzel kitaplar yazmışlardır. Bütün İslam uleması tarafından bu kabul görmüştür. Ama şunu söyliyeyim. Allah’ın o güzel isiml6ri yalnız 99 değildir. Sevgili Peygamberimizin bir hadiste bize bildirdiği 99 dur. O hadiste olmayıp ta Kur’ân-ı Kerim’de geçen bir çok esmau’l-Hüsna vardır. Peki bu iki haber çelişiyor mu? Hayır.

Sevgili Peygamberimiz Kur’ân da.zikredilen 100’den fazla Esmau’l-Hüsna’dan 99 tanesini toplayivermiş. Şimdi size Zeccac’ın “Tefsiru Esmaillahil Hüsna” isimli eserinin girişinde verilen, Kuran’ı Kerim’de geçen, Esmaül Hüsna’nın sure isimlerini ve ayet numaralarını veriyor.

Bu Rabbimin verdiği nimete karşı sevgimizin ifadesidir. Herkes bilir ki bal tatlıdır. Peki hep balı yeseler de konuşmasalar olur mu? Olmaz. O zamanda bal tatlı olmaz!

İnsan sevdiğini sever. Ama bir de sevdiğini söylüyor. Sevgili Peygamberimiz de; “sevdiğiniz insanlara sevdiğinizi bildirin” diyor. Mantıken söylenmemesi gerekir gibidir. Yani söylemeye ne gerek var. O da zaten biliyor diyebiliriz. İnsanlık hayatında da görüyoruz. Sevdiğinizi söylerseniz hem karşı tarafta hem de sizin tarafınız da o sevgi oranı artacaktır.

Biz Allah’a iman ediyoruz. Allah (c.c)’ı seviyoruz. Ama O’nun is­mini de anmaya devam ediyoruz.

Allah (c.c)’ın bir çok güzel ismi vardır ama hepsi “ALLAH” ismi ce­lali ve cemalinin içerisinde toplanmıştır. Ama yansımasında; 99 , Esmau’l-Hüsna farklılık gösterir.

Allah’ın esması alıma göre farklılık gösterir. Onun için biz gönül ka­pımızı Rabbimizin bütün esmasına açacağız,[24]

23- O öyle bir Allahdır ki, ondan başka ilah yoktur. Melik (egemen), Kuddüs (tertemiz), Selam (esenlik veren) Mümin (Güven veren), Müheymin (koruyan), Aziz (güçlü, galip) Cebbar (zorlayan, yaralar saran), Mütekebbir (çok yüce) dir. Allah onların ortak koş­tuklarından yücedir.

O Allah ki; “O’ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur.”

Önemine binaen tekrarlıyoruz. Bu cümle bizinvhürriyet sembolümüzdür, hürriyet sloganımızdır, Allah’tan başka hiçbir kimseye kul olmayacağımızı ifade ettiğimiz, bü­tün dünya insanıninda bildiği bir slogandır.

O Allah Melik’tir. Melik; bütün mülkün hem mülkiyeti kendisine ait olan, hem de yönetimi kendisine ait olandır. İnsanlar melik olmazlar. İnsanlarda bu isim mecazi anlamdadır.

Yeryüzündeki 6 milyar insanın 6 milyarı da; yeryüzünün, gökyüzü­nün yönetiminin bir Allah’a ait olduğunu bilir ve söylerler. Her ne kadar söylediği kelimeler farklı olsada hepsinin kasteddiği aynıdır. “-Kaddı yare kimi ar’ar dedi kimisi elif.

-Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif.” diye bir şiir vardır. Herkes sevgiliyi tarif ediyor ama herkes farklı farklı tarif ediyor. İnsanlar da; “yeri göğü yaratan, çiçeklerle donatanın Allah olduğunu” bilirler. Ondan sonra ihtilaf başlıyor. Sonra bir kısmı diyor ki; Allah yeri göğü yaratmış ama insanların yönetimine Allah’ı karıştırmayın.

O Allah Kuddüstür. Yani tertemizdir. Kendisi tertemizdir. Kendisi tertemiz olunca, insanların da temizlenmesi için mukaddes kitabını gönderen Allah (c.c)’dır.

O “es-Selamdır.” Kendisi her türlü ayıplardan selamettedir, beridir, insanlara İslam’ı gönderen O’dur. Ahirette cehennem azabından insanlan selamette kılacak olan O’dur. Dünya’da insanları rüsvayhktan kur­taracak olan İslâm’ı gönderen O selam olan Allah’tır. Müslim’de: Selam’a iman etmiş insan demektir.

O “mü’min’dir.” Kendi varlığını önce kendisi tasdik edendir. Mü’min iman edenleri emniyette kılandır. Cehennemden emniyette kılan, bu dünyada da korkulardan emniyette kılandır.

O “Müheymin’dir.” Yarattıklarını gözeten ve koruyandır. Şahid, Hafız, Rakib isimlerini kendinde bulundurandır. Bizi gözeten O.

O “Aziz’dir.” Güç ve kuvvet sahibi olandır. İzzet sahibi olan Allah (c.c) dır.

O “Cebbar’dır.” zalimlerin belini kıran, mazlumların yarasını sarandır.

O “el-Mütekebbir’dir.” Büyükler büyüğüdür. En büyük olandır. Onların Allah’a ortak koşmalarından Allah münezzehtir.[25]

24- O Allah yaratan, düzelten, şekil verendir. En güzel isimler ona aittir. Göklerde ve yerde olanlar onu teşbih ederler. O herşeye gücü yetendir, herşeye hükmedendir.

Yaratan O, yarattığına şekil veren O, o şekli en güzel şekilde tasvir eden yine O’dur.

En güzel isimler Allah’a aittir.

Göklerde ve yerde her ne var ise Allah’ı-teşbih eder. O her şeye gücü yeten, hükmeden, hükmünde hikmet sahibi olandır.

Kuran

Haşr Suresi

Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş ) | İnterGez

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.