Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Çar 14°C
Per 9°C
Cum 7°C
Cts 9°C

111 – Tebbet Suresi | Şifa Tefsiri

Mekke devrinde nazil olmuştur, beş ayetten müteşekkildir. .”Mesed veya Leheb Suresi” de denilmektedir. Bir bayan, öğretmenlikten emekli olduktan sonra “başımı kapattım, namazlarımı kılmaya başladım, Kur’ân-ı Kerim’i de mealinden okudum. Ancak çocukluğumuzda ezberlediğimiz Tebbet suresinde önemli bir şey görmedim. Manasını bilmeden okurken daha fazla etkileniyordum. Ama manasım öğrendikten sonra fazla etkilenmedim,” diyor. Niye? diye sordum.

111 – Tebbet Suresi | Şifa Tefsiri

Tebbet Suresi | Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş )

Dedi ki; “orada biz, Ebu Leheb ve hanımına lanet okuyormuşuz. Olur mu? İnsan Allah’ın huzuruna varınca namazında geçmişte bir insana -ki o aynı zaman da Peygamberimizin amcası- suçundan dolayı kıyamete kadar gelecek insanların lanet okuması doğru mu?” dedi.

Bu tür insanların Kur’anı Tefsirden okumadığı surece yalnız ayet-i kerimenin mealini -ki meal, terceme yapanın o ayetin kelimelerinden anladığı manayı Türkçeye aktarmasıdır- okuduğu sürece bu kanaate varması normal.

Meal yazanlar da, Kur’ân’ı anlamanın yalnız meal okumakla müm­kün olamıyacağmrön sözlerinde belirtirler. Hatta. 10, 20, 30 ciltlik tefsir yapan alimler de “benim anlayabildiğim bu kadar” derler.

Hani güneş yedi rengiyle tabiatta milyonlarca renk üretiyor. Güneşe, menekşe bakıyor, mor alıyor, karanfil bakıyor kırmızı alıyor.

İşte biz de öyleyiz. Allah’ın kelamından bir şeyler alırken, bizim ön hazırlığımız da bizi yönlendirmektedir aslında.

Onun için ön hazırlıklarımızı atarak, Allah kelamına gönlümüzü bembeyaz bir kağıt gibi açarak okuyacak olursak ve bu konuda da değerli ilim adamlarımızın eserlerinden yararlanacak olursak, yanlış anlamalardan kurtulmuş oluruz. Tefsirler bu yanlışları gideren değerli e seri eri m izdir.

Ben de, O soruyu soran hanım efendiye dedim ki; “Ben de bu gün-‘ lerde daha çok okuyorum.” Niye?

“Çünkü Ebu Leheb bir semboldür. Kıyamete kadar gelecek olan imansızların sembolü Ebu Leheb’dir. Geçmiştekilerin sembolü Firavun’dur, Nemrud’dur, Karun’dur, Haman’dır. Diğer peygamberlerin düşmanları olduğu gibi, bu ümmetin düşman sembolü ise, Peygamber Efendimizin karşısına dikilen; “sana bu fırsatı vermem bu peygamber­liğini yaydırmam, insanların tek Allah’a itaat ettirmene müsade et­mem, bu Mekke parlementosunun otoritesini zedeletmem.” deyip, o günkü ordularıyla Efendimize karşı çıkan Ebu Leheb anlatılıyor.

“İşte kıyamete kadar gelecek olan, devletlerin, şahısların, kuruluş­ların, kurumların vakıfların her türlü faaliyetlerini temsilen Ebu Leheb zikredilmiştir.” Ben de bu günlerde bu sureyi daha çok okuyorum.

Günümüzde ben de, İslâm dinini yok etmek, müslümanları zayıf­latmak, hizmette büyük merhaleler kaydetmiş müslümanları çeşitli

daleverelerle kendilerine katmak için faaliyet gösteren, bunda başarılı olamadığı takdirde, Birleşmiş Milletlerin ve NATO’nun askerleriyle müslümanların üzerine yürüyenleri duyduğumda, televizyonda gördü­ğümde, gazeteler de haber olarak okuduğum da; namazda tekrar Fil Sûresi ile Tebbet Sûresini biraz daha fazla okur ve Allah’m(cc) bu sû­relerinden moral bulurum.

Her dönemin gücü, kendi gücüyle orantılıdır. Peygamber Efendimize en yakın insan, Efendimizin en zayıf ve tek başına olduğu. bir dönemde kendisini destekleyen, yalnız Hz. Hatice validemiz.

Bu dönemde Mekke parlementosunun da gücünü arkasına alarak Peygamberimizin hareketini durdurmak, daha doğmadan, boğmak üzere faaliyete geçen insanların-karşı saldırıları var.

Böyle bir durumda Allah’ın nurunu yaymak isteyenlere karşı gelen­lerin sonunda hüsrana uğrayacaklarını, ona malının, mülkünün, evladı­nın, hanımının kendisine fayda vermediğini, tek basmada olsa, inanan­ların zafere ulaşacağını Allah (c.c) bu sure-i celileyle bize haber verir. 20. Asırda da eğer biz Peygamberimizin gösterdiği cesareti, gay­reti, cihadı yapacak olursak, Ebu Leheb’in yolunda yürüyen devletler, , şahıslar, kurumlar veya kuruluşların da aynı şekilde dayandıkları güç ve otoritenin kendilerine fayda vermiyeceğini tekrarlamış oluyoruz biz bu sureyle.[1]

1- Ebu Leheb’in elleri kurusun, kurudu da.

“El” gücü sembolize ediyor. Bütün planlarını aklıyla düşünen bir in­sanın burada eli zikredilmiş. El, maddi gücü temsil eder.

Beyin ise insanın melekelerinin toplamını, kültürünün toplamını, düşüncesini, tefekkürünü içeren bir kuvvet merkezidir. Kâfirler elleriyle düşünüyorlar.

  • “El”in zikredilmesinin sebebi; imansızlar, tarihimizde Hz. Adem’den bu güne kadar hiçbir zaman beyin gücüyle Peygamberlerin karşısına çıkamamışlar.

Firavun, Hz. Musa (a.s)’ı yıkmakla, yakmakla tehdit etmiş. Ordularını karşısına çıkarmış. Hatta Musa (a.s) Firavun’un ordularını görünce; kendi kendine biraz korkarak ürpermiş. Rabbim, “Üstün olan sensin, Korkma!” diyor.[2] İbrahim (a.s)’a yapılanlar malumunuz.

Hemen hemen bütün peygamberlerin başına bu tür olaylar gelmiş ve bütün kâfirler de maddi güce baş vurmuşlardır. Yakmak yıkmak, yok etme tarafına gitmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim de bir çok yerde geçer. İmansızlar; peygamberlere ve iman edenlere; sizi taşla öldürürüz di­yorlar.

Bugünküler de, o günün taşı yerine silahları icad ettiler. Ve dediler ki; “şöyle şöyle yaparsanız sizi uzaydaki uydularımızla görürüz ve hepinizin adresine ayarlanmış güdümlü silahlarımızla öldürürüz.” Hatta bazı geri zekalılarımızı ülkelerine davet edip, silahlarını göste­rip, onların gözünü silahlarla korkutuyorlar, onlar da ülkelerine dö­nünce çeşitli konferans ve panellerinde, makalelerinde ve köşe yazı­larında, batının silahlarını halkına abartarak anlatıp böylece bir toplu­mun yüreğini korkutmak istiyorlar.

Bu bir ihanettir. Bir milletin ruhunu, daha gelişmeden ezme hare­ketidir. Ama Allah (c.c) en büyüktür.

Tebbet Suresinde, Ebu Leheb’in şahsında biz kıyamete kadar gele­cek olan, kendini büyük kabul eden, ordularına, askeri güçlerine, si­yasi güçlerine mali güçlerine, paralarının gücüne dayanarak müslümanları yok edebileceklerini zannedenlere karşı “Ebu Lehebin eli ku-jrusun” diyoruz.

Bu cümle ile yalınız beddua etmiyoruz, cevâbını da veriyoruz.

“Kurudu da.” Yani duaların kabul edildiğini ve neticede Ebu Leheb’in helak olduğunu bildiriyor. Helak olmadan Önce, bu sûre nazil olup Ebu Leheb’in çıldırmasına sebeb olmuştur.

Hanımı Peygamberimizi taşlamak üzere eteğine taş doldurup, Mekke sokaklarında çıldırmış bir şekilde feryad ederek Efendimizi arıyor.

Evine geliyor, evinde bulamıyor. Peygamberimiz de değerli arka­daşı, yoldaşı Hz. Ebu Bekir(r.a) ile Ka’be-i muazzama’da oturmuşlar sohbet ediyorlar. Hz. Ebu Bekir görmüş ve; “Ya Rasulallah! Bu senin için geliyor. Çıldırmış bu kadın.” Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir’i te­selli ediyor. “Telaşlanma. O beni görmeyecek.” diyor.

Kadın geliyor, Hz. Ebu Bekir’e söyleniyor, söyleniyor, Peygamberimizin aleyhinde laflar ediyor ve Peygamberimizi göreme­den çekip gidiyor.” Ebu Leheb’in ve hanımı Ümmü Cemil’in sağlığında sûre nazil oluyor. Ama gerçek onlara haber veriliyor.[3]

Yakın bir zaman sonra da Ebu Leheb ölüyor. Bu günkü çiçek has­talığı dediğimiz bir hastalık. Arapça ifadesiyle “Cüderi” hastalığı. O gün de insanlar bu hastalığın bulaşıcı olduğunu biliyorlardı. Bize de bulaşır diye cenazesini hanımı kaldıramamış, çocukları dahi yanaşma-, mışlar. Üç gün-evde kalmış ve mahalle kokusundan rahatsız olur.

Bunun üzerine habeşli iki zenci köle o leşi kaldırmakla görevlen­dirilirler. Onlar da uzun iki odunla kazdıkları çukura gömerler. Böylece kötü bir sonuçla bu dünyadan gider. O günün imansızları arasında da dillere destan olur. O gün olduğu gibi kıyamete kadar da dillere des­tan olmaya devam edecektir.

Şimdi şu hatıra gelebilir. Peygamberimize karşı gelenlerin arasında Ebu Cehil var, Ebu Leheb de var. Diğerleri de var. Ebu Cehil de Bedir Harbinde öldürülmüştür.

Kur’ân-ı Kerim’de, Ebu Cehil’in adı bir defa olsun geçmez. İsim ola­rak geçmez. Sıfatları anlatılır. Peygamberimizin karşısına dikilenler­den yalınız Ebu Leheb’in adı geçiyor. Bu bize şunu anlatır.

Günümüzde imansızlarla mücadede ederken, isimlerle fazla uğ­raşmamaya dikkat edelim. İsim düşmanı değiliz biz. Biz küfrün, inka­rın, gavurluğun, ateisti iğin düşmanıyız.

Ebu Leheb, Peygamberimizin amcasıdır. Allah (c.c) bizi uyarıyor. “İmansızlığı yapan, insanları cehenneme atma şebekesi, devleti, vakfı, derneği, eğitim kurumunu kuran amcanız bile olsa onunla müca­dele edeceksiniz.”

Saçları kıvır, kıvır, yüzü simsiyah, gönlü bembeyaz Habeşistandan gelmiş Bilal-i Habeşiyi seviyoruz ve çocuklarımızın adını Bilal koyu­yoruz. Biz Suheyb-i Rumi’yi seviyoruz. Selmani Farisi’yi seviyoruz.

Ama Ebu Leheb’i sevmiyoruz. Ebu Leheb’lerle şahsında, aynı dü­şünceyi paylaşan kim olursa olsun, sevmemeyi de bu sureden öğ­renmiş oluyoruz. Biz, imansızın küfrünü sevmiyoruz şahsını değil.[4]

2- Malı ve kazancı ona fayda vermedi.

“Mâluhu” den maksat “Ekonomik Güçtür.” “ve ma keseb”den mak­sat ise “Askeri güçtür.” demiş tefsircilerimiz. Ebu Leheb’in o gün sa­hip olduğu imkanlar, mali ve askeri gücü,ona fayda vermedi. Helak olup gitti.

İmansızlık ve zulüm üzerine kurulmuş bir devlet devam etmemiş­tir. Bu tarih boyunca böyledir. Adil bir toplumun başına zalim bir dev­let başkanı gelmemiştir. Bu bütün tarihde böyledir.

Onun için zalimlere bakarken, aleyhinde konuşurken bir de kendi­mize bakmamızda fayda vardır. Onun için bir suç işlendiğinde suçlu ile beraber, onu suça iten sebeblere de çok dikkat edilmelidir.

Biz bütün gücümüzü, bütün insanlığın üzerinden zulmün kaldırıl­ması, işkencenin kalkması için bütün zalimleri sembolize eden Tebbet Suresini tekrarlamak suretiyle her an kendimizi motive etmeliyiz.[5]

3- O yakında alevli ateşe yaslanacak.

4- Karısı da Odun taşıyıcısı olarak (ateşe yaslanacak)

5- Boynunda hurma lifinden bir ip olacak.

Bu ayetlerden müfessirlerimiz bir çok güzel manalar çıkarmışlar.

1- Hanımı Ümmü Cemil, öylesine düşmanca hareket ediyor ki Peygamberimizin ayaklarına dikenler batsın diye Mekke’nin etrafın­daki dikenleri topluyor, sırtında alıp getiriyor, Efendimizin evinin önünden Mescide kadar giden yoluna dikenler serpiyordu.

Yani O günün mayınını Ümmü Cemil, toprağın içine döşüyordu. Günümüzde de müslümanlann yoluna mayınlar döküveriyorlar, kur­şunlar sıkıveriyorlar. Ümmü Cemil’le aynı işi yapıyorlar.

Yani günümüzde müslümanlar aleyhinde gazete taşıyanlar, broşür taşıyanlar, dergi taşıyanlar, programlar taşıyanlar, kalemler taşıyan­lar, bilgisayar taşıyanlar aslında beraberlerinde ateşlerini taşıyorlar.

Bu dünyadan insanlar ateşleriyle beraber gidiyorlar. Ebu Leheb’de, hanımının taşıdığı odunlarla ahirette yakılacaktır.

Bu dünyada bir kiprit alevine dayanamazken, elimizi yüzümüzü, gönlümüzü temiz tutalım, kendimizi cennete layık olacak şekilde ha­zırlayalım.

2- Bu dünyada iken o güzel gerdanına gerdanlıklar takan, inciler, yakutlar takan o Ümmü Cemil’in, ahirette ateş haline gelmiş bir zin­cirle dağlanacağını ifade ediyor.

Böylelikle tefsircilerimiz; dünyada yaptığı amelin cinsinden cezanın olacağına da telmih vardır, derler.

Müminler yeryüzündeki bu Adem’in çocuklarının cehennemde yan-maması için gayret gösteriyorlar.

Kuran

Tebbet Suresi

Şifa Tefsiri ( Mahmut Toptaş ) | İnterGez

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.