Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Per 9°C
Cum 7°C
Cts 9°C
Paz 10°C

109 – Kafirun Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an

İbn Mesud, el-Hasen ve İkrime’nin görüşüne göre Mekke’de inmiştir. İbn Abbas’ın iki görüşünden birisine, Katade ve ed-Dahhak’a göre de Medine’de inmiştir. Altı âyettir. Tirrnizi’de, Enes’den rivayet ediien hadiste; “O Kur’ân’ın üçte birine denktir” dediği nakledilmiştir.

109 – Kafirun Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an

Kafirun Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an ( İmam Kurtubi Tefsiri )

Rahman ve Rahim Allah’ın Adı İle

Ebû Bekr el-Enbari’nin “er-Redd(u ala men Halefe Mushafe Usmane)” ad­lı eserinde şşöyk denilmektedir: Bize Abdullah b. Naciye haber verdi, dedi ki: Bize Yusuf anlattı, dedi ki: Bize el-Ka’nebi ve Ebû Vail anlattı. Onlar Mu­sa b. Verdân’dan, o Enes’den dedi ki: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “De ki: Ey kâfirler” (I, âyet) (Sûresi) Kur’ân’ın dörtte birine denktir.[2]Ayrıca bu­nu Enes’e mevkuf bir rivayet olarak da zikretmiştir.

Hafız Ebû Muhammed Abdu’1-Ğani b. Said de İbn Ömer’den şöyle dedi­ğini rivayet etmektedir: Peygamber (sav) ashabı ile birlikte bir yolculuk es­nasında sabah namazını kıldı. “De ki ey kâfirler” ile “De ki o Allah’tır, bir tek-tir” (sûrelerin)i (İhlas, 112/1) okudu. Sonra: “Hen size Kur’ân’ın üçte biri ile dörtte birini okudum” diye buyurdu.[3]

Cübeyr b. Mut’im’in rivayetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey Cübeyr! Sen bir yolculuğa çıktığın vakit görünüş itibarı, ile arkadaşları­nın en güzeli, azık itibari ile de en çok azığı bulunan bir kişi olmak ister mi-sin’r Ben evet dedim. Şöyle buyurdu: “O halde “de ki: Ey kâfirler”den başlayarak “De ki sığınırım insanların Rabbine”as, 114/1) buyruğuna kadar şu beş sûreyi oku ve okumana ”Bisnıillahirrahmanirrahim” diye başla!” dedi ki: Allah’a yemin olsun ki ben malı çok olmayan birisi idim. Yol­culuğa çıktığım vakit onların (yol arkadaşlarımın) görünüş itibariyle en kö­tüsü, azığı en azı olurdum. Fakat bunları okumaya başladığımdan itiraben yol­culuğumdan geri dönünceye kadar görünüşü aralarında en güzel olan, azı­ğı en çok olan ben olurdum.[4]

Ferve b. Nevfel el-Eşeai dedi ki: Bir adam Peygamber (.sav)a: Bana tav­siyede bulun dedi. Peygamber: “Uyuyacağın vakit: “De ki: Ey kâfirler” (1. âyet) (sûresin)i oku. O şirkten bir teberridir (kurtuluş ve uzaklaşışdır)[5] Bu­nu Ebû Bekr el-Enbari ve başkaları rivayet etmiştir.

İbn Abbas dedi ki: Kur’ân-ı Kerim’de ondan daha çok İblisi öfkelendiren bir şey yoktur. Çünkü bu sûre bir tevhiddir ve şirkten bir ibranamedir.

cl-Esmai dedi ki: “De ki ey kâfirler” (1. âyet) Sûresi ile “De ki: O Allah’tır, bir tektir” (İhlas, 112/1) Sûresine iki mukaşkışe (şifa veren) denilirdi. Çün­kü her ikisi de münafıklıktan yana insana şifa verirler.

Ebû Ubeyde dedi ki: Tıpkı katranın devenin uyuzuna şifa olup iyileştir­diği gibi.

İbnu’s-Sikkît dedi ki: Yara ve çiçek hastalığı kuruyup, kabuklan dökülme­ye başladığı vakit, devede uyuz hastalığı da kuruyacak olursa: Derisi kuruyup iyileşti, kabuklan dökül­dü” denilir.[6]

  1. De ki: «Ey kâfirler,
  2. “Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.
  3. “Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.
  4. “Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.
  5. “Siz de benim İbadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.”

İbn İshak ve başkalarının İbn Abbas’tan naklettiklerine göre bu sûrenin nüzul sebebi şudur: el-Velid b. el-Muğire, el-As b. Vail, el-Esved b. Abdu’l-Muttalib ve Umeyye b. Halef Rasûlullah (sav) ile karşılaşmışlar ve: Ey Mu-hammed, demişler, Haydi biz senin taptığına tapalını. Sen de bizim taptığı­mıza tap. Böylelikle sen de, biz de bütün işlerimizde ortak olmuş olacağız. Eğer senin getirdiklerin bizim elimizde bulunanlardan hayırlı ise böylelikle a hayırda sana ortak olmuş olacağız. Biz de o hayırdan payımızı alacağız. Yok eğer bizim ellerimizdeki senin elindekinden hayırlı ise o vakit sen de bizim işimizde Jpize ortak olacak ve ondan payını almış olacaksın. Bunun üzerine yüce Allah: “De ki: Ey kâfirler” (sûresin)i indirdi.

Ebû Salih, İbn Abbas’tan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlar Rasûlullah (sav)’a şöyle dedi: Eğer ilahlarımızdan birisine olsun el değdirsen dahi hiç şüphesiz seni tasdik ederiz. Bunun üzerine Cebrail Peygamber (sav)’a bu sû­reyi indirdi. Onlar da ondan ümid kestiler, ona ve ashabına eziyetler, işken­celer etmeye koyuldular.

(“e!-Kâfirûn”un başındaki) “elif” ile “lârn” her ne kadar “eyyuhâ: ey’in sı­fatı olmak bakımından cins için ise de, mana itibariyle ma’hud (bilinen) kim­seler hakkında kullanılmıştır. Çünkü daha önce yüce Allah’ın ilminde kâfir olarak öleceği bilinen kimselere bir hitaptır. Dolayısıyla bu buyruk, umum lafzı ile gelmiş, hususiyet ifade eden lafızlardandır.

Buna yakın bir açıklama da el-Maverdi’den nakledilmiştir: Sûre cevab ol­mak üzere inmiş ve “kâfirler” ile bütün kâfirleri değil, onlardan muayyen bir topluluğu kastetmiştir. Çünkü onların arasından iman eden ve Allah’a ibadet eden kimseler çıktığı gibi, yine onların arasından küfrü üzere ölen ya da öl­dürülenler de olmuştur. İşte bu buyruklar ile kendilerine hitab ve sözü edi­lenler bunlardır.

Ebû Bekr b. el-Enbârî dedi ki: Kur’ân-ı Kerim’e dil uzatan kimseler: ” O kâfir olanlara de ki: Ben sizin ibadet etmek­te olduklarınıza tapmam” diye okumuşlar ve doğru olanın bu olduğunu id­dia etmişlerdir. Halbuki bu, alemlerin Rabbi olan Allah’a bir iftira ve bu sû­renin ihtiva ettiği manayı bir zayıflatma, müşriklere bu alçaltıcı hitab ile hitab etmesini istemekle peygamberinin müşrikleri zelil kılma maksadını akıl ve fikir sahibi herkesin kabul etmek istemediği, kendisine yediremediği bir hali kabul etmek zorunda bırakması maksadını ortadan kaldırmaktadır. Çün­kü bu kimselerin üeri sürdükleri o batıl lafızlarındaki manayı bizim kıraati­miz zaten kapsamaktadır. Ayrıca onların batıl iddialarında ve tahriflerinde söz-konusu olmayan bir tevili de katmakladır. Çünkü bizim kıraatimizin anlamı şudur: “O kâfirlere de ki: Ey kâfirler!” Bunun doğruluğunun delili de şudur: Arab eğer muhatabına: Zeyd’e: bize yöne] de, diyecek olursa bu: Sen Zeyd’e: Ey Zeyd bize yöneljde demektir. İşte bizim kıraatimiz onların iddia ettikle­rinin tamamını kapsadığı gibi, onların batıl iddialarında en güzel lafız ve en beliğ bir mana da sakıt olmaktadır. Çünkü Allah Rasûlü, oniarın meclislerin­de yanlarına gidiyor ve onlara: “Ey kâfirler!” diye hitab ediyordu. Onların küfre nisbet edilmelerinden ve onların kapsamına girmekten nefret ettikle­rini biliyordu. Şu kadar var ki o, onların kendisine el uzatmalarına karşı ya-hutu onlar tarafından ona bir eziyet vermelerine karşı korunma ve himaye altında Mi. Allah’ın indirdiği şekliyle: “De ki ey kâflrler”i okumayan bir kim­se, Rasûlullah (sav)’a ait bir âyet (ve mucize)i de ortadan kaldırmış olur, Müs­lümanların böyle bir işe alelacele kalkışmamaları ve peygamberlerinden Allah’ın kendisine bağışlamış ve kendileriyle şereflendirmiş olduğu fazilet­leri ondan almak suretiyle, ona karşı cüretkarlık göstermemeleri gerekir.

İbarelerin tekrarı ile ilgili açıklamaya gelince bunun onlann um utlarını kes­meyi tekid etmek için geldiği söylenmiştir. Nitekim: Allah’a yemin ederim, ben bunu yapmam. Sonra yine Allah’a yemin ederim, ben bunu yapmam, de­mek de böyledir.

Meani bilginlerinin pek çoğu şöyle demişlerdir: Kur’ân Arapların dili ile inmiştir. Onlann anlatımda İzledikleri yollardan birisi de te’kid ve konuyu iyi­ce kavratmak maksadı ile (gerekti ifadeleri) tekrarlamaktır. Aynı şekilde kolaylık olsun ve veciz söylensin (kısa kesilsin) maksadı ile ifadeleri kısa tut­mak da onların izledikleri yollardan birisidir. Çünkü hatibin ya da konuşan kimsenin bir husustan çıkıp, bir diğerine geçmesi, konuşması halinde tek bir şey ile yetinmesinden daha uygundur. Nitekim yüce Allah: “Böyle iken (ey cin ve insanlar topluluğu!) Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayarsı-nız.” (er-Rahman, 55/13); “O gün yalanlayanların vay haline” (el-Mutaffifin. 83/10); “Hayır, pek yakında bilecekler. Sonra yine kayır pek yakında bile­cekler.” (Nebe, 78/4-5) ve “Muhakkak zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır” İnşirah, 94/5-6) diye bu­yurmuştur. Bütün bunlar ise te’kiddir,

Bazen kişi: At, at! Acele et, acele et de diyebilir. Peygamber (.sav)’in sa-

hih hadiste söylediği: “Hayır İzin vermeyeceğim, sonra yine hayır izin ver­meyeceğim. Şüphesiz Fatıma benden bir parçadır…” buyurması da bu kabil­dendir.[7] Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Şair şöyle demiştir:

“Sen Kindeti topluluklara ne diye sormadın; Gittikleri günü: Nereye nereye, diye?”

Bir başka sair de sövle demiştir:

“Ey Bekrliler, haydi bana Kuleyb’i diriltiniz Ey Bekrliler, kaçış nereye nereye?”

Bir başkası şöyle demiştir:

“Ey Alkame, ey Alkame, ey Alkame!

Bütün TemJmlilerin en hayırlıları ve en kerimi olan!”

Bir diğeri şöyle demiştir:

“Ey Akra’ b. Habis, ey Akra’

Şüphesiz ki eğer kardeşin yere yıkılırsa, sen de yıkılmış olursun.”Bir diğeri de şöyle demiştir:

“Artık selamette ol, sonra yine selamette ol, tekrar sen yine selamette ol! Sen konuşmasait dahi işte sana üç selam.”

Bunların benzerleri pek çoktur.

Bu tekrar onların: Sen bizim putlarımıza taparsın, biz senin ilahına tapa­rız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız. Son­ra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız ve ardı arka­sına seneler boyunca, ebediyyen biz bunu uygular gideriz; şeklindeki tek­liflerine uygun olarak gelmiş bir ifade tarzıdır, diye de açıklanmıştır. Onla­rın bütün söylediklerine zıtlıyla cevab verildi. Yani şüphesiz böyle bir şey ebe­diyyen olmayacaktır.

İbn Abbas dedi ki: Kureyşliler, Peygamber (sav)’a şöyle dedi: Bizler ya­na o kadar çok mal vereceğiz ki Mekke’de en zengin adam sen olacaksın. Di­lediğin kadın ile seni evlendirelim. Senin izinden yürüyelim, senin arkandan gelelim. Buna karşılık sen de putlarımıza dil uzatmaktan vazgeç! Eğer bunu kabul etmiyorsan biz sana hem senin için, hem bizim için faydalı olan bir tek­lifle bulunacağız. Sen bizim putlarımıza (Lat ve Uzza’ya) bir sene ibadet et, biz de senin ilahına bir sene ibadet edeceğiz. Bunun üzerine bu sûre nazil oldu. Buna göre; “Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam” bısyru-ğundaki tekrar, onların bu tekliflerini ardı arkasına defalarca tekrarlamış ol­malarından dolayıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.

Bir başka açıklamaya göre tekrar, duruma daha bir ehemmiyet kazandır­mak içindir.

Şöyle de açıklanmıştır: Yani şu anda; “Sizin İbadet etmekte olduklarını-za tapmam. Siz de” şu anda “benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Sİzİn ibadet ettiklerinize” gelecekte “tapacak da değilim. Siz de” gelecekte “benim ibadet ettiğime ibadet edecek değil­siniz.” Bu açıklamayı el-Ahfeş ve el-Müberred yapmıştır.

Şöyle de açıklanmıştır: Onlar putlara tapınıyorlardı. Bir puttan usandıkla­rı ve o puta ibadetten canlan sıkıldığı vakit onu terkederlerdi. Arkasından nef­si arzulan ile bir başka put edinirler. Hoşlarına gidecek bir taş görecek olur­larsa, o tapındıkları putu atarlar ve bu taşı yükseltir, dikerlerdi. Onu tazim eder-

ler ve tapındıkları bir ilah olarak o taşı dikerlerdi. Peygamber (sav)’a unlara: “Sensizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.” Bugün sizin önünüzde­ki bu putlara tapmam, demektir.

Daha sonra da: “Sîzler de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz” di­ye buyurdu. Sizler ancak edindiğiniz putlara tapıyorsunuz ve bu şu anda si­zin elinizdedir. “Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.” Yani dün at­tığınız ve kabul etmediğiniz bugün kendisine yöneldiğiniz bu putlara ibadet etmem. “Siz de benim ibadet ettiğime, ibadet edecek değilsiniz.” Şüphesiz ki’ben kendi ilahıma ibadet ederim.

Bir diğer açıklama da şöyledir: Yüce Allah’ın: “Ben sizin İbadet etmek­te olduklarınıza tapmam, s İz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.” buyruğu gelecek hakkındadır. Buna karşılık; “Sizin ibadet ettiklerinize ta­pacak değilim” buyruğu da geçmişte onların tapındıkları şeylere kendisinin ibadet etmeyeceğini bildirmektedir.

Daha sYınra da; “Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz”

buyruğu ise mana itibariyle değil de, lafzan bir tekrardır.

Çünkü mukabele (onların söylediklerine uygun karşılık) halinde ifadenin şöyle olması gerekir: Sizler de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Bu­rada “ibadet ettiğim” anlamındaki lafız kullanamayarak “ibadet etmekte ol­duğum” anlamındaki lafız kullanılmıştır, Böyielikle geçmişte onun ibadet et­tiği ile gelecekte ibadet edeceği zatın aynı olduğunu hissettirmiş olmaktadır. Bununla birlikte mazi ve müstakbel (geçmiş ve gelecek) kiplerinin biri ba-zan diğerinin yerine de kullanılabilir. Çoğunlukla bu yüce Allah’ın verdiği ha­berlerde görülür.

Yüce Allah: “İbadet etmekte olduğum, ibadet ettiğim” diye buyur­duğu halde; “İbadet ettiğim zat” diye buyurma ması (putları hakkın­daki): ” Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam”

buyruğundaki ifadelere mukabil (onlara benzer) düşsün diyedir. Onların ta­pındıkları ise birtakım put ve heykellerdir. Bunlar hakkında ancak (akıl sa­hibi olmayan varlıklar için kullanılan): kullanılabilir, (akıl sahibi varlık­lar için kullanılan):ise kullanılmaz.

Bundan dolayı ikincisi birincisine göre gelmiştir. Böylelikle ifadede bir mu­kabele (uygun lafızlar) bulunsun ve bununla birlikte de bir menfilik olma­sın. Ayrıca; akıl sahibi varlıklar hakkında da kullanılmıştır. Arapların; Sizleri bizlere müsahhar kılan zatın şanı ne yücedir!” ifa­desi de bu kabildendir.

Âyetlerin anlam ve takdirlerinin şöyle olduğu da söylenmiştir: De ki: Ey kâfirler sizin tapmakta olduğunuz putlara ben tapmam. Siz de benim tapmak­ta olduğum yüce Allah’a tapmıyorsunuz. Çünkü siz O’na ortak koşuyorsunuz ve putları (ilah) edinmişsiniz. Eğer sizler O’na ibadet etmekte olduğunuzu iddia ediyor iseniz şüphesiz ki siz yalan söylüyorsunuz. Çünkü sizler orlak koşanlar olarak O’na ibadet ediyorsunuz. Bu sebepten ben sizin taptığınıza tapmam. Yani sizin ibadet ettiğiniz gibi ibadet etmem. Buna göre; mastar manasını verir. Aynı şekilde; “Siz de benim ibadet ettiğime tapan­lar değilsiniz” buyruğundaki de mastariyedir. Yani sizler tevhidin ken­disi olan benim ibadetim gibi ibadet etmiyorsunuz. [8]

  1. “(Artık) sizin dininiz sizin olsun, benim dinîm de benim.™

Bu buyrukta bir tehdit anlamı vardır. Yüce Allah’ın: “Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizin olsun.” (el-Kasas, 28/55) buyruğuna benzemek­tedir. Yani sizler kendi dininizden memnun iseniz, biz de kendi dinimizden memnunuz.

Bu, savaşma emri verilmeden önce idi. O bakımdan kılıç (cihadı emreden) âyeti ile neshedilmiştir. Sûrenin tümünün nesh olduğu söylendiği gibi, ha­ber anlamında olduğundan ötürü ondan hiçbir şey nesholmamıştır, da denil­miştir.

“Sizin dininiz sizin olsun” buyruğu: Sizin dininizin karşılığı sizin, benim dinimin karşılığı benim olsun demektir. Onların dinlerine de “din” denilme­si onların buna inanmaları ve bunu kabullenmelerinden dolayıdır.

Bir başka açıklama şöyledir: Sizin ceza ve karşılığınız sizin, benim ceza ve karşılığım benimdir. Çünkü “din” ceza (amellerin karşılığı) demektir.

” Benim dinim de benim” buyruğundaki “ye” harfini Nâfî, İbn Kesir -ondan farklı rivayetlerle gelmiş olmakla birlikte-‘den rivayetle ei-Bezzi, İbn Amir’den Hişam ve Asım’dan Hafs’tn rivayetine göre üstün oku­muşlardır. Nasr b. Asım ve Sellam ile Yakub “Benîm dinim” de “ye”yi sabit olarak okumuş ve şöyle demişlerdir: Çünkü bu da tıpkı “Sizin dininiz”de ki (siz anlamını veren) “kef” harfi Kalktım”de ki “te” gi­bi bir isimdir. Diğerleri ise “ye”siz okumuşlardır.

Yüce Allah’ın: “Bana doğru yolu gösterendir.” (eş-Şuarâ, 26/78); “Artık Allah’tan korkun, bana da itaat edin.a(Â-i İmran, 3/50) buyruğuna ve benzerierine benzemektedir. Burada kesre Ue yetinile-rek mushafın hattına da ittiba ile böyle okunmuştur. Çünkü mushafta (bu la­fızlar) “ye’siz olarak yazılmıştır. [9]

(Kâfirim Sûresi burada sona ermektedir. Allah’a hamd olsun).

Kuran

Kafirun Suresi

el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an ( İmam Kurtubi ) | İnterGez

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.