109 – Kafirun Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
İbn Mesud, el-Hasen ve İkrime’nin görüşüne göre Mekke’de inmiştir. İbn Abbas’ın iki görüşünden birisine, Katade ve ed-Dahhak’a göre de Medine’de inmiştir. Altı âyettir. Tirrnizi’de, Enes’den rivayet ediien hadiste; “O Kur’ân’ın üçte birine denktir” dediği nakledilmiştir.

Kafirun Suresi | el Camiu li-Ahkami’l-Kur’an ( İmam Kurtubi Tefsiri )
Rahman ve Rahim Allah’ın Adı İle
Ebû Bekr el-Enbari’nin “er-Redd(u ala men Halefe Mushafe Usmane)” adlı eserinde şşöyk denilmektedir: Bize Abdullah b. Naciye haber verdi, dedi ki: Bize Yusuf anlattı, dedi ki: Bize el-Ka’nebi ve Ebû Vail anlattı. Onlar Musa b. Verdân’dan, o Enes’den dedi ki: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “De ki: Ey kâfirler” (I, âyet) (Sûresi) Kur’ân’ın dörtte birine denktir.[2]Ayrıca bunu Enes’e mevkuf bir rivayet olarak da zikretmiştir.
Hafız Ebû Muhammed Abdu’1-Ğani b. Said de İbn Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (sav) ashabı ile birlikte bir yolculuk esnasında sabah namazını kıldı. “De ki ey kâfirler” ile “De ki o Allah’tır, bir tek-tir” (sûrelerin)i (İhlas, 112/1) okudu. Sonra: “Hen size Kur’ân’ın üçte biri ile dörtte birini okudum” diye buyurdu.[3]
Cübeyr b. Mut’im’in rivayetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey Cübeyr! Sen bir yolculuğa çıktığın vakit görünüş itibarı, ile arkadaşlarının en güzeli, azık itibari ile de en çok azığı bulunan bir kişi olmak ister mi-sin’r Ben evet dedim. Şöyle buyurdu: “O halde “de ki: Ey kâfirler”den başlayarak “De ki sığınırım insanların Rabbine”as, 114/1) buyruğuna kadar şu beş sûreyi oku ve okumana ”Bisnıillahirrahmanirrahim” diye başla!” dedi ki: Allah’a yemin olsun ki ben malı çok olmayan birisi idim. Yolculuğa çıktığım vakit onların (yol arkadaşlarımın) görünüş itibariyle en kötüsü, azığı en azı olurdum. Fakat bunları okumaya başladığımdan itiraben yolculuğumdan geri dönünceye kadar görünüşü aralarında en güzel olan, azığı en çok olan ben olurdum.[4]
Ferve b. Nevfel el-Eşeai dedi ki: Bir adam Peygamber (.sav)a: Bana tavsiyede bulun dedi. Peygamber: “Uyuyacağın vakit: “De ki: Ey kâfirler” (1. âyet) (sûresin)i oku. O şirkten bir teberridir (kurtuluş ve uzaklaşışdır)[5] Bunu Ebû Bekr el-Enbari ve başkaları rivayet etmiştir.
İbn Abbas dedi ki: Kur’ân-ı Kerim’de ondan daha çok İblisi öfkelendiren bir şey yoktur. Çünkü bu sûre bir tevhiddir ve şirkten bir ibranamedir.
cl-Esmai dedi ki: “De ki ey kâfirler” (1. âyet) Sûresi ile “De ki: O Allah’tır, bir tektir” (İhlas, 112/1) Sûresine iki mukaşkışe (şifa veren) denilirdi. Çünkü her ikisi de münafıklıktan yana insana şifa verirler.
Ebû Ubeyde dedi ki: Tıpkı katranın devenin uyuzuna şifa olup iyileştirdiği gibi.
İbnu’s-Sikkît dedi ki: Yara ve çiçek hastalığı kuruyup, kabuklan dökülmeye başladığı vakit, devede uyuz hastalığı da kuruyacak olursa: Derisi kuruyup iyileşti, kabuklan döküldü” denilir.[6]
- De ki: «Ey kâfirler,
- “Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.
- “Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.
- “Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.
- “Siz de benim İbadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.”
İbn İshak ve başkalarının İbn Abbas’tan naklettiklerine göre bu sûrenin nüzul sebebi şudur: el-Velid b. el-Muğire, el-As b. Vail, el-Esved b. Abdu’l-Muttalib ve Umeyye b. Halef Rasûlullah (sav) ile karşılaşmışlar ve: Ey Mu-hammed, demişler, Haydi biz senin taptığına tapalını. Sen de bizim taptığımıza tap. Böylelikle sen de, biz de bütün işlerimizde ortak olmuş olacağız. Eğer senin getirdiklerin bizim elimizde bulunanlardan hayırlı ise böylelikle a hayırda sana ortak olmuş olacağız. Biz de o hayırdan payımızı alacağız. Yok eğer bizim ellerimizdeki senin elindekinden hayırlı ise o vakit sen de bizim işimizde Jpize ortak olacak ve ondan payını almış olacaksın. Bunun üzerine yüce Allah: “De ki: Ey kâfirler” (sûresin)i indirdi.
Ebû Salih, İbn Abbas’tan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlar Rasûlullah (sav)’a şöyle dedi: Eğer ilahlarımızdan birisine olsun el değdirsen dahi hiç şüphesiz seni tasdik ederiz. Bunun üzerine Cebrail Peygamber (sav)’a bu sûreyi indirdi. Onlar da ondan ümid kestiler, ona ve ashabına eziyetler, işkenceler etmeye koyuldular.
(“e!-Kâfirûn”un başındaki) “elif” ile “lârn” her ne kadar “eyyuhâ: ey’in sıfatı olmak bakımından cins için ise de, mana itibariyle ma’hud (bilinen) kimseler hakkında kullanılmıştır. Çünkü daha önce yüce Allah’ın ilminde kâfir olarak öleceği bilinen kimselere bir hitaptır. Dolayısıyla bu buyruk, umum lafzı ile gelmiş, hususiyet ifade eden lafızlardandır.
Buna yakın bir açıklama da el-Maverdi’den nakledilmiştir: Sûre cevab olmak üzere inmiş ve “kâfirler” ile bütün kâfirleri değil, onlardan muayyen bir topluluğu kastetmiştir. Çünkü onların arasından iman eden ve Allah’a ibadet eden kimseler çıktığı gibi, yine onların arasından küfrü üzere ölen ya da öldürülenler de olmuştur. İşte bu buyruklar ile kendilerine hitab ve sözü edilenler bunlardır.
Ebû Bekr b. el-Enbârî dedi ki: Kur’ân-ı Kerim’e dil uzatan kimseler: ” O kâfir olanlara de ki: Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam” diye okumuşlar ve doğru olanın bu olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki bu, alemlerin Rabbi olan Allah’a bir iftira ve bu sûrenin ihtiva ettiği manayı bir zayıflatma, müşriklere bu alçaltıcı hitab ile hitab etmesini istemekle peygamberinin müşrikleri zelil kılma maksadını akıl ve fikir sahibi herkesin kabul etmek istemediği, kendisine yediremediği bir hali kabul etmek zorunda bırakması maksadını ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu kimselerin üeri sürdükleri o batıl lafızlarındaki manayı bizim kıraatimiz zaten kapsamaktadır. Ayrıca onların batıl iddialarında ve tahriflerinde söz-konusu olmayan bir tevili de katmakladır. Çünkü bizim kıraatimizin anlamı şudur: “O kâfirlere de ki: Ey kâfirler!” Bunun doğruluğunun delili de şudur: Arab eğer muhatabına: Zeyd’e: bize yöne] de, diyecek olursa bu: Sen Zeyd’e: Ey Zeyd bize yöneljde demektir. İşte bizim kıraatimiz onların iddia ettiklerinin tamamını kapsadığı gibi, onların batıl iddialarında en güzel lafız ve en beliğ bir mana da sakıt olmaktadır. Çünkü Allah Rasûlü, oniarın meclislerinde yanlarına gidiyor ve onlara: “Ey kâfirler!” diye hitab ediyordu. Onların küfre nisbet edilmelerinden ve onların kapsamına girmekten nefret ettiklerini biliyordu. Şu kadar var ki o, onların kendisine el uzatmalarına karşı ya-hutu onlar tarafından ona bir eziyet vermelerine karşı korunma ve himaye altında Mi. Allah’ın indirdiği şekliyle: “De ki ey kâflrler”i okumayan bir kimse, Rasûlullah (sav)’a ait bir âyet (ve mucize)i de ortadan kaldırmış olur, Müslümanların böyle bir işe alelacele kalkışmamaları ve peygamberlerinden Allah’ın kendisine bağışlamış ve kendileriyle şereflendirmiş olduğu faziletleri ondan almak suretiyle, ona karşı cüretkarlık göstermemeleri gerekir.
İbarelerin tekrarı ile ilgili açıklamaya gelince bunun onlann um utlarını kesmeyi tekid etmek için geldiği söylenmiştir. Nitekim: Allah’a yemin ederim, ben bunu yapmam. Sonra yine Allah’a yemin ederim, ben bunu yapmam, demek de böyledir.
Meani bilginlerinin pek çoğu şöyle demişlerdir: Kur’ân Arapların dili ile inmiştir. Onlann anlatımda İzledikleri yollardan birisi de te’kid ve konuyu iyice kavratmak maksadı ile (gerekti ifadeleri) tekrarlamaktır. Aynı şekilde kolaylık olsun ve veciz söylensin (kısa kesilsin) maksadı ile ifadeleri kısa tutmak da onların izledikleri yollardan birisidir. Çünkü hatibin ya da konuşan kimsenin bir husustan çıkıp, bir diğerine geçmesi, konuşması halinde tek bir şey ile yetinmesinden daha uygundur. Nitekim yüce Allah: “Böyle iken (ey cin ve insanlar topluluğu!) Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayarsı-nız.” (er-Rahman, 55/13); “O gün yalanlayanların vay haline” (el-Mutaffifin. 83/10); “Hayır, pek yakında bilecekler. Sonra yine kayır pek yakında bilecekler.” (Nebe, 78/4-5) ve “Muhakkak zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır” İnşirah, 94/5-6) diye buyurmuştur. Bütün bunlar ise te’kiddir,
Bazen kişi: At, at! Acele et, acele et de diyebilir. Peygamber (.sav)’in sa-
hih hadiste söylediği: “Hayır İzin vermeyeceğim, sonra yine hayır izin vermeyeceğim. Şüphesiz Fatıma benden bir parçadır…” buyurması da bu kabildendir.[7] Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Şair şöyle demiştir:
“Sen Kindeti topluluklara ne diye sormadın; Gittikleri günü: Nereye nereye, diye?”
Bir başka sair de sövle demiştir:
“Ey Bekrliler, haydi bana Kuleyb’i diriltiniz Ey Bekrliler, kaçış nereye nereye?”
Bir başkası şöyle demiştir:
“Ey Alkame, ey Alkame, ey Alkame!
Bütün TemJmlilerin en hayırlıları ve en kerimi olan!”
Bir diğeri şöyle demiştir:
“Ey Akra’ b. Habis, ey Akra’
Şüphesiz ki eğer kardeşin yere yıkılırsa, sen de yıkılmış olursun.”Bir diğeri de şöyle demiştir:
“Artık selamette ol, sonra yine selamette ol, tekrar sen yine selamette ol! Sen konuşmasait dahi işte sana üç selam.”
Bunların benzerleri pek çoktur.
Bu tekrar onların: Sen bizim putlarımıza taparsın, biz senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız ve ardı arkasına seneler boyunca, ebediyyen biz bunu uygular gideriz; şeklindeki tekliflerine uygun olarak gelmiş bir ifade tarzıdır, diye de açıklanmıştır. Onların bütün söylediklerine zıtlıyla cevab verildi. Yani şüphesiz böyle bir şey ebediyyen olmayacaktır.
İbn Abbas dedi ki: Kureyşliler, Peygamber (sav)’a şöyle dedi: Bizler yana o kadar çok mal vereceğiz ki Mekke’de en zengin adam sen olacaksın. Dilediğin kadın ile seni evlendirelim. Senin izinden yürüyelim, senin arkandan gelelim. Buna karşılık sen de putlarımıza dil uzatmaktan vazgeç! Eğer bunu kabul etmiyorsan biz sana hem senin için, hem bizim için faydalı olan bir teklifle bulunacağız. Sen bizim putlarımıza (Lat ve Uzza’ya) bir sene ibadet et, biz de senin ilahına bir sene ibadet edeceğiz. Bunun üzerine bu sûre nazil oldu. Buna göre; “Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam” bısyru-ğundaki tekrar, onların bu tekliflerini ardı arkasına defalarca tekrarlamış olmalarından dolayıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Bir başka açıklamaya göre tekrar, duruma daha bir ehemmiyet kazandırmak içindir.
Şöyle de açıklanmıştır: Yani şu anda; “Sizin İbadet etmekte olduklarını-za tapmam. Siz de” şu anda “benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Sİzİn ibadet ettiklerinize” gelecekte “tapacak da değilim. Siz de” gelecekte “benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.” Bu açıklamayı el-Ahfeş ve el-Müberred yapmıştır.
Şöyle de açıklanmıştır: Onlar putlara tapınıyorlardı. Bir puttan usandıkları ve o puta ibadetten canlan sıkıldığı vakit onu terkederlerdi. Arkasından nefsi arzulan ile bir başka put edinirler. Hoşlarına gidecek bir taş görecek olurlarsa, o tapındıkları putu atarlar ve bu taşı yükseltir, dikerlerdi. Onu tazim eder-
ler ve tapındıkları bir ilah olarak o taşı dikerlerdi. Peygamber (sav)’a unlara: “Sensizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.” Bugün sizin önünüzdeki bu putlara tapmam, demektir.
Daha sonra da: “Sîzler de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz” diye buyurdu. Sizler ancak edindiğiniz putlara tapıyorsunuz ve bu şu anda sizin elinizdedir. “Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.” Yani dün attığınız ve kabul etmediğiniz bugün kendisine yöneldiğiniz bu putlara ibadet etmem. “Siz de benim ibadet ettiğime, ibadet edecek değilsiniz.” Şüphesiz ki’ben kendi ilahıma ibadet ederim.
Bir diğer açıklama da şöyledir: Yüce Allah’ın: “Ben sizin İbadet etmekte olduklarınıza tapmam, s İz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.” buyruğu gelecek hakkındadır. Buna karşılık; “Sizin ibadet ettiklerinize tapacak değilim” buyruğu da geçmişte onların tapındıkları şeylere kendisinin ibadet etmeyeceğini bildirmektedir.
Daha sYınra da; “Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz”
buyruğu ise mana itibariyle değil de, lafzan bir tekrardır.
Çünkü mukabele (onların söylediklerine uygun karşılık) halinde ifadenin şöyle olması gerekir: Sizler de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Burada “ibadet ettiğim” anlamındaki lafız kullanamayarak “ibadet etmekte olduğum” anlamındaki lafız kullanılmıştır, Böyielikle geçmişte onun ibadet ettiği ile gelecekte ibadet edeceği zatın aynı olduğunu hissettirmiş olmaktadır. Bununla birlikte mazi ve müstakbel (geçmiş ve gelecek) kiplerinin biri ba-zan diğerinin yerine de kullanılabilir. Çoğunlukla bu yüce Allah’ın verdiği haberlerde görülür.
Yüce Allah: “İbadet etmekte olduğum, ibadet ettiğim” diye buyurduğu halde; “İbadet ettiğim zat” diye buyurma ması (putları hakkındaki): ” Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam”
buyruğundaki ifadelere mukabil (onlara benzer) düşsün diyedir. Onların tapındıkları ise birtakım put ve heykellerdir. Bunlar hakkında ancak (akıl sahibi olmayan varlıklar için kullanılan): kullanılabilir, (akıl sahibi varlıklar için kullanılan):ise kullanılmaz.
Bundan dolayı ikincisi birincisine göre gelmiştir. Böylelikle ifadede bir mukabele (uygun lafızlar) bulunsun ve bununla birlikte de bir menfilik olmasın. Ayrıca; akıl sahibi varlıklar hakkında da kullanılmıştır. Arapların; Sizleri bizlere müsahhar kılan zatın şanı ne yücedir!” ifadesi de bu kabildendir.
Âyetlerin anlam ve takdirlerinin şöyle olduğu da söylenmiştir: De ki: Ey kâfirler sizin tapmakta olduğunuz putlara ben tapmam. Siz de benim tapmakta olduğum yüce Allah’a tapmıyorsunuz. Çünkü siz O’na ortak koşuyorsunuz ve putları (ilah) edinmişsiniz. Eğer sizler O’na ibadet etmekte olduğunuzu iddia ediyor iseniz şüphesiz ki siz yalan söylüyorsunuz. Çünkü sizler orlak koşanlar olarak O’na ibadet ediyorsunuz. Bu sebepten ben sizin taptığınıza tapmam. Yani sizin ibadet ettiğiniz gibi ibadet etmem. Buna göre; mastar manasını verir. Aynı şekilde; “Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz” buyruğundaki de mastariyedir. Yani sizler tevhidin kendisi olan benim ibadetim gibi ibadet etmiyorsunuz. [8]
- “(Artık) sizin dininiz sizin olsun, benim dinîm de benim.™
Bu buyrukta bir tehdit anlamı vardır. Yüce Allah’ın: “Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizin olsun.” (el-Kasas, 28/55) buyruğuna benzemektedir. Yani sizler kendi dininizden memnun iseniz, biz de kendi dinimizden memnunuz.
Bu, savaşma emri verilmeden önce idi. O bakımdan kılıç (cihadı emreden) âyeti ile neshedilmiştir. Sûrenin tümünün nesh olduğu söylendiği gibi, haber anlamında olduğundan ötürü ondan hiçbir şey nesholmamıştır, da denilmiştir.
“Sizin dininiz sizin olsun” buyruğu: Sizin dininizin karşılığı sizin, benim dinimin karşılığı benim olsun demektir. Onların dinlerine de “din” denilmesi onların buna inanmaları ve bunu kabullenmelerinden dolayıdır.
Bir başka açıklama şöyledir: Sizin ceza ve karşılığınız sizin, benim ceza ve karşılığım benimdir. Çünkü “din” ceza (amellerin karşılığı) demektir.
” Benim dinim de benim” buyruğundaki “ye” harfini Nâfî, İbn Kesir -ondan farklı rivayetlerle gelmiş olmakla birlikte-‘den rivayetle ei-Bezzi, İbn Amir’den Hişam ve Asım’dan Hafs’tn rivayetine göre üstün okumuşlardır. Nasr b. Asım ve Sellam ile Yakub “Benîm dinim” de “ye”yi sabit olarak okumuş ve şöyle demişlerdir: Çünkü bu da tıpkı “Sizin dininiz”de ki (siz anlamını veren) “kef” harfi Kalktım”de ki “te” gibi bir isimdir. Diğerleri ise “ye”siz okumuşlardır.
Yüce Allah’ın: “Bana doğru yolu gösterendir.” (eş-Şuarâ, 26/78); “Artık Allah’tan korkun, bana da itaat edin.a(Â-i İmran, 3/50) buyruğuna ve benzerierine benzemektedir. Burada kesre Ue yetinile-rek mushafın hattına da ittiba ile böyle okunmuştur. Çünkü mushafta (bu lafızlar) “ye’siz olarak yazılmıştır. [9]
(Kâfirim Sûresi burada sona ermektedir. Allah’a hamd olsun).
Kafirun Suresi